29 Kasım 2025 Cumartesi

Ziya Görür'ün Öngörülemez Maceraları Bölüm 5 FİNAL! - Dedektif Ziya

 Ziya cinayet mahallini kontrolü altına almıştı. "şimdi herkesi sorguya alacağım tek tek."

-Bu okulda işiniz nedir?

-Ben iksir hocasıyım.

-Ne kadar zamandır bu okulda çalışıyorsunuz?

-Okul kurulduğundan beri.

-Peki büyüyle uçma dersine kim giriyor?

-Ben giriyorum Ziya bey

-Peki iksir hocası, uçma hocası, temel büyüler hocası, bir de sihirli alet ve edevatlar hocası cinayet saatinde neredeydi belli değil. Öğrenciler o sırada yataklarındaydı, peki öğretmen kadrosundan müdürü sevmeyen veya onunla problem yaşayan var mıydı?

-Sihirli alet ve edevatlar hocası müdür beye sihirli bijon anahtarı fırlatmıştı, kavgayı zor ayırdık.

-İnanmayın Ziya bey abartıyor, bu iksir hocası asıl müdürümüzü zehirlemeye kalkışmıştı.

-Olayda kasıt yok kardeşim mantarları karıştırmışım!

-Yok ya biz de inandık

-Bana bak kes sesini gelmeyeyim oraya

-Gelirsen ne olurmuş?

-SILENCIO!

Ziya bir sessizlik büyüsüyle kavga edenleri susturdu "bu işin astarı yüzünden pahalıya gelecek" diye düşünerek müdürün sırtına saplanan sihirli asayı incelemeye başladı.

-Öğrencilerden biri bana açıölçer alıp gelsin. Asanın müdür beye kaç derecelik açıyla saplandığını ölçmem lazım.

-Ziya bey affedersiniz ama açıyı ölçüp ne yapacaksınız?

-Ben de bilmiyorum ki, ne yazılırsa onu söylüyorum.

-Ne yazılırsa mı?

-Ne ne yazılırsa mı?

-Siz dediniz ya ne yazılırsa onu ssöylüyorum diye

-Öyle söyledim değil mi? Ona gelene kadar siz neden basit bir öğrenciyi dedektif ilan ettirip kendinizi sorgulatıyorsunuz onu da anlamadım ki. İnsan avlayan psikopat zengin adamdan kurtulmam da bir acayipti, bir de bütün bunlar benim define haritası bulmamla başladı. Çok garip ve öngörülemez olaylar olup duruyor, farkında mısınız?

-Error... error

-Hayda, bilgisayar gibi hata vermeye başladılar, sanki birisi bunu hikaye diye yazmış, yazmış, yazmış, hikaye gelmiş bu noktada tutarsızlıklardan sıkışıp kalmış gibi. Tapınakta tuzaklardan kurtuluşum, insan avında çizgi film karakteri gibi suları deliklerden püskürtüşüm, bir öğrenciyken birden dedektif ilan edilişim, sanki birinin türler arası denemesinde karakter olarak kullanılmışım gibi. Evet, en makul açıklama bu, garip bir hikaye denemesinin karakteriyim. Demek ki cinayet ve katil de yazarın uydurması. Asıl çözmem gereken bunun bir hikaye olduğu, benim de karakter olduğum. Artık karakter olduğumu biliyorsam bu hikaye miadını doldurdu. Yeni hikayelerde buluşana kadar dedekif Ziya'dan şimdilik bu kadar!

BU MACERANIN SONU

28 Kasım 2025 Cuma

Ziya Görür'ün Öngörülemez Maceraları Bölüm 4: Büyü Okulu

 Ziya beraberindeki adamlar ile büyü okuluna girince ortamda bir kutlama havası oluştu. Ziya "alt tarafı yeni bir öğrenci kayıt oluyor, neyi kutluyorlar bu kadar?" diye düşündüyse de renk vermedi. Büyü okulu dediysek öyle dev şatolar falan düşünmeyin, ortalama bir dersane binası kadar bir yerdi. Ziya'nın kaydı tamamlandı, Ziya derslere girmeye başladı.

İksir dersi: Ziya, şu bitki güzelmiş şundan katayım, bu kökten katayım, şu baharattan katayım diye iksir kazanında rengini sevdiği şeyleri karıştırınca kazan gürültüyle patladı. Herkes koştura koştura tuvalete gitti çünkü Ziya yanlışlıkla müshil iksiri yapmıştı, patlamanın etkisiyle müshil tüm sınıfa yayıldı, Ziya disipline gönderildi, uyarı cezası aldı. O gün diğer dersler sağlık gerekçesiyle iptal edildi.

Büyücü düellosuna hazırlık dersi: Her öğrenciye bir büyücü asası verildi, öğrenciler ikişer ikişer gruplandı, birbirinin karşısında düello pozisyonu aldı. Dersin hocası, şimdi üç deyince birbirinize büyülerle saldıracaksınız dedi, bir iki, ve üç deyince Ziya asasını var gücüyle rakibine fırlattı. Rakibinin kaşı açılınca Ziya yine disipline gitti, bu sefer kınama cezası aldı.

Geleceği görme dersi: Öğrenciler çay yapraklarına bakıp geleceği okuyacaklardı. Ziya eşleştiği öğrencinin çay bardağındaki yapraklara baktı baktı, ondan sonra "yana çekil!" dedi, öğrenci anlamadı. Ziya "çekil çekil üzerine gelmesin!" derken Ziya'nın karşısındaki öğrencinin başına gökten bir piyano düşüverdi. Bu sefer Ziya erkenden uyardığı için disipline gitmedi, o dersten yüksek not aldı.

Tam o dersten çıkarken acı bir çığlık duyuldu. Herkes büyü okulunun salonunda toplanmıştı. Okul müdürü Merlin bir cinayete kurban gitmiş, sırtında saplı bir büyücü asası vardı. Öğretmenler toplanıp Ziya'ya yaklaştı: "Ziya bey, bu cinayeti dedektiflik yeteneklerinizle ancak siz çözersiniz. Size güveniyoruz." dediler. Ziya "Her ne kadar yeni gelmiş bir öğrenciye hiç tecrübeli olmadığı dedektiflik alanında bu kadar güvenmeniz saçma da olsa güveninizi boşa çıkartmayacağım" dedi.

DEVAM EDECEK

26 Kasım 2025 Çarşamba

Ziya Görür'ün Öngörülemez Maceraları Bölüm 3: Ziya Avı

 Ziya ormanda hızla koşmaya başladı. Kaçıp saklanmak için 15 dakikası vardı. Arayı açmak için hızla koştu, sonra kamuflaj yapması gerektiğini düşünerek ağaçların arasında bir yer seçti.

İnsan avı düzenleyen zengin adam 15 dakika sonra ormanda Ziya'yı aramaya çıkmıştı. Biraz yürüyerek ormanı aradıktan sonra havadan drone ile ormanı gözetlemeye başladılar.

-Ziya denen adam hiçbir yerde görünmüyor patron.

-İyice baktınız mı kardeşim?

-Yer yarıldı Ziya içine girdi sanki patron.

-Peki şüphe çeken bir şeyler var mı?

-Ormanın ortasında hamam binası ne alaka dedik ama, Ziya ile ilgisi yoktur herhalde.

-Ne hamamı kardeşim ben bu ormanı avcumun içi gibi bilirim! Göster hele!

Ziya kamuflaj yeteneğiyle Türk hamamı kılığına girmişti ama sonunda zengin adam ile yanındaki yalakalara yakalandı.

-Ziya Görür, sobe!

-Hamam kılığına girdiğimi nasıl anladınız?

-Ormanın ortasında hamam mı olur?

-Bunu saymasak beş dakika daha avans verseniz?

-Peki, normalde olmaz ama kaç hadi.

Ziya bu kez ormanın her tarafını bubi tuzaklarıyla doldurmuştu. Zengin adamın yalakaları bir bir tuzaklara yakalanıp etkisiz hale gelince, zengin adam yine drone kameralarıyla Ziya'nın yerini tespit etmişti.

-Ziya bey, şimdiye kadar güzel eğlendiniz ama oyun bitti.

Zengin adam çıkardı silahını, Ziya'ya beş on el ateş etti!

Ziya istifini bozmadan neresinden çıkarttıysa bir bardak su çıkartıp yudumladı, çizgi film karakteri gibi sular deliklerden püskürmeye başladı.

-Bu ne demek oluyor Ziya bey? Şimdi de fizik kurallarını mı değiştirmeye başladınız? Buna hile denir.

-Tapınaktaki bütün ölüm tuzaklarını atlaya zıplaya tek seferde geçmem çok mu mantıklıydı kardeşim?

-Eh yani öyle tabi ama...

-O adam bize lazım! 

Yeni gelenler Ziya'yı almak istediklerini belirtip zengin adama kimliklerini gösterince adam Ziya'yı teslim etmeye razı oldu.

-Ziya Bey? Biz Kardeşler Büyü Okulu'ndan geliyoruz. Sizde büyücülük yeteneği tespit edildiği için sizi okulumuza öğrenci olarak kaydetmek istiyoruz.

Ziya, "Demek o yüzden tuzakları da geçtim, adamın kurşunlarını da fizik kurallarını bükerek yok saydım. Tamam da bu işin sonu nereye varacak böyle?"diye düşünerek gelen grubun arkasından gitmeye başladı.

DEVAM EDECEK

24 Kasım 2025 Pazartesi

Ziya Görür'ün Öngörülemez Maceraları Bölüm 2: Lanetli Tapınak

 Ziya yeraltına açılan gizli geçitte ilerleyince kendini meşalelerin aydınlattığı dev bir tapınakta buldu. "Burada kimse yoksa bu meşaleler nasıl kendi kendine bitmeden yanıyor ki" diye söylenerek karşıdaki duvara doğru ilerledi.

"LANETLİ TAPINAĞA HOŞGELDİN YABANCI! HAZİNEYİ HAK EDECEK KADAR ZEKİ OLDUĞUNU İSPATLAMAYA HAZIR MISIN?" 

Duvardaki yazıyı okuyan Ziya, aşağıya bakınca "Hazine arama anlaşmasını okudum onaylıyorum" kutucuğuna tıklayıp ileri dedi, "Hazine arama kurulumuna hoşgeldiniz" Ziya hızla ileri ileri ileri diye tıkladı ve önünde duvar açıldı. Ziya ilerledi. İlerledi ilerlemesine de, o başta okumadan onayladığı sözleşmede hazineyi korumak için konan tuzaklar onu öldürürse hak iddia edemeyeceği de yazıyordu. Ziya ilerlerken tuzaklardan biri harekete geçti, kocaman bir kaya Ziya'ya doğru yuvarlandı. Ziya tam zamanında havaya sıçrayıp bir takla atarak kayayı savuşturdu, diğer tuzak harekete geçti, duvardan zehirli oklar fırladı, Ziya eğildi, yerden alevler çıkmaya başladı, Ziya havaya fırladı, böyle 10-15 kadar ölümcül tuzak açıldı, Ziya konsol oyununda ölümsüzlük şifresi kullanmış gibi hepsini zıplaya eğile mükemmel bir koreografiyle geçti, ondan sonra karşıdaki duvar yine açıldı. Ziya ilerledi, karşıda bir hazine, ama nasıl hazine! Altınlar, elmaslar, yakutlar, parlak taşlar neler neler, yani masaldaki Kırk Haramiler burayı görseler kendi mağaralarından soğurlardı, öyle bir hazine, Ziya heyecanla ilerlerken düşüp dizini kanattı. Tam o kadar ölüm tuzağını geçmişken düz yolda dizini kanatmasının ne kadar ironik olduğunu fark ederken kafasına aldığı bir darbeyle yere yığıldı. Hazineyi ondan önce bulan vardı ve paylaşmaya niyeti yoktu. 

"Nihayet uyanıyor patron"

"Günaydın. Şimdi beni iyi dinle, o hazine benim. Ama böyle senin gibi tuzakları geçebilen becerikli insanları saptamak için hazineyi yem olarak kullanıyorum ki, avlamak için insan bulayım. Ben o kadar zenginim ki artık hiçbir şey beni heyecanlandırmıyor, ancak böyle çevik insanları ormanda avlarken adrenalin salgılıyorum. Birazdan seni önden salacağız, on beş dakika kaçıp saklanma süren var, sonra ardından geleceğiz. Şimdiye kadar hiçbir avım benden kaçamadı."

Ziya, "her şeyin bir ilki vardır" diyerek ormana doğru koşmaya başladı.

DEVAM EDECEK

22 Kasım 2025 Cumartesi

Ziya Görür'ün Öngörülemez Maceraları Bölüm 1: Define Haritası

 Ziya birkaç haftadır ortalıkta görünmedikten sonra bir gün elinde üzerinde tuhaf çizimler olan bir kağıt parçasıyla kahvenin kapısında belirince kahvedeki ahali içinden "Geldi yine başımızın belası, kim bilir yine ne üçkağıt peşinde?" diye geçirmişti, ama Ziya'nın nazını da çekiyorlardı. En son girdiği işte Alaska'daki müşterilerine fırın diye yanlışlıkla buzdolabı gönderen Ziya'yı mağdurların şerrinden yine mahallenin ahalisi korumuş, olay tatlıya bağlanmıştı. Ziya hiperaktif ve öngörülemez bir gençti, su tabancasıyla banka soymaya çalışıp bir süre psikiyatri kliniğinde yatması, antika eser buldum diye insanlara leğen, bakraç falan satmaya çalışması gibi kafasından ne zaman ne üçkağıt geçeceği belli olmazdı. Bu sefer de Ziya elindekinin bir define haritası olduğunu iddia ediyordu. Kahvedekiler Ziya'yı, geçmişini bildikleri için ciddiye almadılar. Ziya'nın yakın arkadaşı Tolga geçmişi hatırlatarak: "Kanka bu iş de geçen sefer çok gizli mal getiriyorum dediğin işe benzemesin?" dedi.

Flashback sahnesiyle bu geçen seferki işi de anlatalım sevgili okuyucular. Akşam karanlığında izbe bir yer, etrafta in cin top oynuyor. Tolga gergin bekleyişte, derken köşeden usulca Ziya beliriyor, elinde bir şifreli bavul, fısıltıyla "mallar bavulda" diyor. Tolga "Kanka bu geçen seferki işe benzemesin?" deyince Ziya "Oğlum zaten flashback sahnesindeyiz, inception gibi flashback içinde flashback yaşatma insana" deyince Tolga: "Göster o zaman çantanın içini göreyim" dedi. Ziya arkasını dönüp gizlice çantanın şifresini girdi, çantayı açıp gösterdi, içi sıkınca öten banyo ördeği dolu. Tolga "bir deneyeyim" diye ördeklerden birini sıkınca ördekten yayılan gazla ikisi de bayılıp kaldı.

-Tolga'cım hata senin bayıltıcı ördeği niye uluorta denemeye kalkarsın?

-Ziya oğlum senin ipinle kuyuya inilmez, güvenlikleri bayıltıp müze soyacağız, nadide eserler var dedin, senin ördeğin yüzünden biz bayılıp nezarette ayılmıştık. Define haritası mıdır nedir al ne yaparsan yap, bu sefer ben yokum.

Ziya kahvedekilere keyfiniz bilir, ben de defineyi tek başına bulurum diyerek yola çıktı, haritadaki işaretleri takip etmeye koyuldu. Harita onu uçsuz bucaksız bir ormana getirdi, tam haritada gösterilen yeri bulmaya çalışırken ayağı takılıp bir ağaca çarpmasıyla karşısındaki kaya yarılıp içinden yeraltına açılan gizli bir geçit açıldı. Ziya şans eseri definenin bulunduğu tapınağın gizli girişini açan ağaca dokunmuştu.

DEVAM EDECEK

20 Kasım 2025 Perşembe

Fikri Fintik'in Kötücül Maceraları Bölüm 6: Ekonomik Manipülasyon da Fikri'den Sorulur

 -BULDUM! BU SEFER KESİN BULDUM!

Bu artık alıştığımız çığlıklar artık Haldun'u heyecanlandırmıyordu bile. Fikri yine dünyayı ele geçirmek için kim bilir ne aygıtı bulmuştu işte, hep böyle yeni bir şey bulduğunda heyecanlanırdı ama sonuç da değişmezdi.

-Oğlum Haldun bu sefer dünyayı ele geçirmemizin önündeki en büyük engel olan para meselesini tamamen çözecek icadı geliştirdim. Bu aletle istediğimiz para biriminden istediğimiz kadar basabileceğiz. Üstelik o kadar para nereye sığacak problemi de yok, burada açtığım hesaba istediğim kadar para gönderebiliyorum. Bak basıyorum şu düğmeye, işte şu anda hesabımızda katrilyonlarca lira var. Gidelim de kendimize lüks bir ev ve arazi alalım, artık her şeye paramız yetecek.

Haldun patronuna sürekli para basmanın enflasyonu arttıracağını anlatamayacağını bildiğinden kendisi anlasın diye ses etmeyip Fikri'nin peşine düştü. Almak istedikleri ev ve arazi on üzeri yüz lira çıkınca Fikri önce mevzuyu anlamadı:

-Tamam problem değil benim katrilyonlarım var.

-Beyefendi yüz lira değil, on üzeri yüz lira yani yüz bir basamaklı en küçük sayı.

-Kardeşim öyle fiyat mı olur?

-Beyefendi piyasaya bir anda çok fazla para sokulmuş, o yüzden fiyatlar da böyle oldu.

Fikri neler olup bittiğini anlayamadıysa da, açlıktan kan şekeri düşünce bari şuradan bir döner yiyeyim dedi, döner de bir trilyon olmuştu. Fikri bir döner nasıl trilyon tutuyor diye onu da anlamadıysa da nasıl olsa katrilyonlarım var diye, aç da olduğundan trilyonluk ödemeyi yapıp Haldun ile dönerlerini yediler, doydular. Fikri bir türlü anlayamıyordu, kardeşim katrilyonlarım var, nasıl her istediğimi alamam diye. 

En sonunda Fikri'nin kafası kızdı, icadını tersine kullanıp piyasadaki bütün parayı çekti, başkalarının parasını da çekebildiği için dünyada kimsenin beş kuruş parası kalmamıştı. Fikri bir de baktı ki, Amerika kıtası satılık, tamamı 25 kuruş! İşte dedi şimdi dünyayı ele geçirmeme ramak kaldı, sadece 25 kuruşa kıta sahibi olacağım! Sadece kendisine 25 kuruş bastı, bir baktı kıta 50 kuruş olmuş. Önemli değil bir 25 kuruş daha basarım 50 kuruşum olur dediyse de Amerika kıtası 1 liraya çıkmıştı.

-Önemli değil canım elli kuruş daha basarım 1 liram olur, deyince Haldun kendi kendine "Patron ne zaman fark edecek acaba?" diye mırıldandı.

BU MACERANIN SONU

12 Kasım 2025 Çarşamba

Fikri Fintik'in Kötücül Maceraları Bölüm 5: Ters Makine

 Macera yine Fikri Fintik'in artık alıştığımız tepkisiyle başladı:

-BULDUM! BU SEFER BULDUM!

Haldun yine daha ihtiyatlıydı:

-Bu sefer ne buldun patron?

Fikri elinde bir devre, devrenin ucunda yanmakta olan bir ampül.

-Bu icatla bu sefer dünyayı ele geçireceğim, ya da bir başka deyişle dünyayı asla ele geçiremeyeceğim!

-Patron yine bilmece gibi konuşmaya başladın. Bu devreye bağlı ampül yanıyor da bunun bize ne faydası var?

Haldun bunu söyleyince ampül söndü.

-Patron ne oldu neden söndü?

Bunun üzerine ampül yine yandı.

-Oğlum Haldun bu makine söylenen her şeyin tersini yapıyor. Ampül yanıyor dersen söner, söndü dersen yanar. Yani aslında bu makine hiçbir şeyin tersini yapmıyor demek istemiştim.

-Patron yine kafa karıştırıcı bir şeylerle uğraşıyorsun ama hadi hayırlısı.

-İşte başlıyoruz, ben Fikri Fintik, dünyayı ele geçirmek istemiyorum. Dünyayı yönetmek bana göre değil.

Sonra Haldun'a dönüp alçak sesle:

-Şimdi bekleyelim bakalım Haldun, makine çalışsın, yani çalışmasın demek istiyorum.

Birkaç dakika beklediler sonra internette yayılan bir habere denk geldiler.

-SON DAKİKA! Dünyanın yönetimi tamamen Rıza Abacı adlı kişiye geçti.

Fikri durup düşündü, neden ben değil başkası oldu diye. Sonra fark etti, makine söylenenin tersini yaptığından dünyayı ele geçirmek istemiyorum deyince dünyayı ele geçirme komutunu algılamışsa da, başta ben Fikri Fintik deyince Fikri Fintik olmayan herhangi bir kişiyi rastgele seçmişti.

Fikri makineye tekrar, bu sefer daha dikkatli bir şekilde direktif verdi:

-Ben kesinlikle Fikri Fintik olmayan başka birisi olarak dünyayı asla ele geçirmemek istiyorum.

Bu sefer işe yaramış, birkaç dakika içinde Fikri Fintik tüm dünyanın yeni lideri ve yöneticisi haline gelmişti. 

Fikri'nin bakkal dükkanına basın ve meraklı vatandaşlar akın etti:

-Fikri Bey diktatör olmak isteyen gençlere neler önerirsiniz?

-Fikri Bey saçlarınızı hangi şampuanla yıkıyorsunuz?

-Fikri Bey kameralarımıza "üç yüz otuz üç" der misiniz?

-Fikri Bey yeraltından üçlü oturma grubu rezervi çıktğı iddialarıyla ilgili konuşacak mısınız?

Fikri'ye gına gelmişti, bu seviyedeki insanları nasıl yönetirim diye. Sonra aklına bir şey takıldı, her şeyin tersini yapan makineye paradoks verirsem ne olur diye düşündü.

Makineye dönüp:

-Bu söylediğim yalandır, deyince...

-Fikri Bey futbolun durumu hakkında yorum yapacak mısınız?

-Fikri Bey alüminyumun simgesini gülle donatma projesine destek olur musunuz?

Derken bir ışık huzmesi geldi, makineyi yuttu, sonra Fikri ve Haldun dükkanda oturuyor, makine hiç icat edilmemiş gibi.

Fikri etrafına şaşkın şaşkın bakındıktan sonra:

-Oğlum Haldun bu insanları yönetmeden önce bunları geliştirmek lazım, dünyayı ele geçirmişim adamlar bana şampuan diş macunu futbol bilmem ne soruyor. Bu insanları eğitmemiz lazım, dedi.

BU MACERANIN SONU

16 Ekim 2025 Perşembe

Fikri Fintik'in Kötücül Maceraları bölüm 4: Dünya Tersine Dönse

 Fikri Fintik heyecanla laboratuvarından fırladı:

-Başardım! Sonunda başardım!

Haldun, patron yine başına ne işler açacak diye düşündüğünü belli etmemeye çalışarak "Ne başardın patron?" diye sordu.

-Dünyayı tersine çevirecek olan yapay zekayı geliştirdim! Şimdi bu kodu uygulayınca yapay zeka asistanım dünyayı tersine çevirecek, kaostan faydalanıp yönetime ben geçeceğim!

Fikri icat ettiği yapay zeka asistanına komutu verdi. Yapay zeka çalışmaya başladı. "Ama biraz yavaş çalışıyor Haldun, nihayetinde tüm dünyanın verisini işleyecek." Birkaç saat beklediler, sonunda yapay zekadan bildirim geldi "DÜNYAYI TERSİNE ÇEVİRME TAMAMLANDI. ALIŞILDIK SOSYAL KODLAR TERSİNE DÖNDÜ"

Fikri sevinçten yerinde duramazken Haldun "Bakalım bu kez başımıza ne iş gelecek?" diye temkinli bir bekleyişteydi.

-Haldun oğlum şimdi dünyanın tersine dönmesinin etkisini nasıl anlayacağız? Her şey aynı gibi görünüyor ama, neyse bekleyelim biraz.

Birkaç saat sonra sosyal medya gündemine bir kavga olayı geldi. Bir siyasi parti binasında partililer birbiriyle kavga etmiş. Fikri "bunun benim yapay zekamla bir alakası var mı?" diye yapay zekanın etkilerini sorguladığında yapay zekadan cevap geldi: "Fikri bey dünyadaki sosyal kodları tersine çevirmeden önce insanlar siyasi görüşleri birbirinden farklı olduğu için kavga ediyordu, dünyayı tersine çevirince artık aynı siyasi görüşte olanlar kavga edecek, insanlar komşusunun farklı siyasi görüşte olmasını isteyecek"

Fikri ellerini ovuşturdu: "Birkaç güne kalmaz bütün siyasi partilerde kavga çıkar, yönetim boşluğundan faydalanıp dünyayı ele geçiririm!" Neşeli neşeli sosyal medyada gezmeye başladı bir de ne görsün! Fikri'nin sevgilisi Aynur ile arkadaşları samimi pozlar atmış, gelen kutusu bunlarla dolmuş! Yahu bunlar eceline mi susadı derken aklına yine dünyayı tersine çevirmiş olması geldi, yapay zekaya sordu, cevap geldi: "Fikri bey nasıl ki dünya tersine dönünce aynı siyasi görüşte olanlar kavga ediyorsa, eski düzende insanlar birbirinin sevgilisine aşık olmazdı, tersine dönmüş dünyada ise başkasına aşık olmak ayıp. Bakın mesela sosyal medyaya düşen bir videoda adam karısı dururken başkasına aşık olan arkadaşını dövüyor benim karım güzel değil mi diye."

"Yahu kardeşim astarı yüzünden pahalıya geldi, ne kadar eşim dostum varsa hepsi Aynur'a yanaşıyor, ben dünya tersine dönsün derken böyle dememiştim!"

"Fikri bey, eski düzende farklı olunca kavga edilen siyasi görüş, din gibi kavramları tersine çevirince aynı olunca kavga ediliyor, bunun yan etkisi de eski düzende aynı olunca kavga edilen eş ve sevgili farklı olunca kavga ediliyor. Mesela son birkaç saat içinde ibadethanelerde sen nasıl benle aynı dine inanırsın kavgaları çıktı ve birkaç kadın "sen benim kocamı nasıl ayartmazsın" diye arkadaşının saçını başını yoldu."

"Kardeşim ben Aynur'u bir düzine adamla paylaşamam lanet olsun eski düzene döndür!"

"Fikri bey eski düzene dönmek birkaç saat alacak lütfen bekleyin"

Haldun patronunun başına gelenlere üzülse de en azından eski halimize dönebiliyoruz diye biraz rahatlamıştı. Ama dünyanın tekrar tersine dönmesi için bekledikleri birkaç saatlik sürede Fikri ile aynı siyasi görüşten olan bir grup Fikri'nin dükkanını basıp önce Fikri'yi, sonra da aynı görüşten oldukları için birbirlerini dövdüler. Fikri'nin zaten sinek avlayan bakkal dükkanı bu sefer iyice savaş alanına dönmüştü. Neyse ki birkaç saat sonra dünya tekrardan eski haline dönünce kaos dağıldı, rahat bir nefes aldılar. Fikri dünyanın eskiye döndüğünü kontrol etmek için sevgilisi Aynur'u aradı, baktı Aynur hala bir tek onu seviyor, içi rahatladı. Ama Haldun'un aklına bir şey takılmıştı:

-Patron her şeyi anladım da, seninle aynı siyasi görüşten olan grup nasıl olabiliyor onu anlamadım. Senin siyasi görüşün "açlık sınırı bir katrilyon olsun ki herkes açlıktan ölsün" değil miydi?

-Orasını ben de anlamadım Haldun, ne iş yapsam ters gidiyor.

BU MACERANIN SONU

5 Ekim 2025 Pazar

Çılgın Suphi'nin Maceraları 11. Bölüm: Bilardo Terapisi

 "Siyah sekizi şu köşedeki cebe sokacağım" dedi elinde bilardo ıstakasını tutmakta olan adam.

Zor bir atıştı ama dediğini yaptı, ve Suphi, yani siyah sekiz, köşedeki deliğe girdi.

Suphi bir süredir bunun ne anlamı var diye düşünüyordu. Birilerinin canı bilardo oynamak istiyor, bizi çıkartıyorlar, birbirimize çarpıp deliklere giriyoruz, bu varoluşun arkasında daha büyük bir anlam yok mu? Suphi'nin düşünceleri depresif kanala kaymaya başlayınca en sonunda profesyonel terapi almaya karar vermişti.

-Şikayetiniz nedir?

-Her şey anlamsız geliyor, biri oyun oynamaya karar versin, masaya yerleş, ıstakaya çarp, diğer toplara çarp, deliklere gir, hayatın daha üstün bir amacı ve anlamı yok mu yani? Diğer toplara bu konuları açmaya çalıştığımda beni anlamıyorlar bile, sanki ıstakaya ve birbirimize çarpıp deliklere girmek hepsi için zaten yeterli bir hayat amacı gibi.

-Suphi bey biz bilardo topları masada hareket eder, birbirimize çarpıp deliklere gireriz. Yüce Voltar'ın bizi yaratmasından beri bilardo toplarının amacı nesiller boyu bu olmuştur. Biz bilardo topları birbirimize çarpıp deliğe girmekten gurur duyarız, hatta söylenir ki bir bilardo topu varoluş amacına deliğe girerken en çok yaklaşırmış. Bu bilardo toplarının doğasında olan bir dürtü.

-Bilmiyorum, ben varoluş amacım deliklere girmekmiş gibi hissetmiyorum. Evrende neden bilardo topları var gibi daha büyük soruları merak ediyorum.

-Evrende bilardo topları var çünkü Yüce Voltar bizi yarattı, birbirimize çarpıp deliklere girelim diye.

-Yüce Voltar diye bir şeyin olduğuna dair kanıt var mı bu arada?

-Suphi bey bu çok tehlikeli bir soru! Bizi bilardo topluğuyla, yeryüzünün en ulvi göreviyle kutsayan Yüce Voltar sorgulanamaz!

Suphi terapiden de istediğini alamamıştı. İçinde kocaman bir boşluk, diğer toplara çarpıp deliklere girmenin kapatamayacağı bir boşluk vardı. Hiçbir bilardo topu onun derdini anlamamıştı. Diğer toplara çarp, deliklere gir. Suphi'den başka hiçbir topun bu gidişatla ilgili varoluşsal sorunları yok gibi görünüyordu. Suphi kara kara düşündü, şu deliklere girme olmasa birbirine çarpmak güzel olabilirdi aslında, deliğe düşünce birden içi çekilir gibi oluyordu. Diğer bilardo toplarına bu hissettiklerini anlatmaya çalışmış, ama her seferinde bilardo topları Suphi'nin lafını kesip deliklere girmenin bir bilardo topunun başına gelebilecek en güzel şey olduğunu, bilardo topunun varlık amacının deliklere girmek olduğunu ısrarla söylemişlerdi.

Suphi en sonunda bari deliklere girerken yaşadığım içimin çekilmesinden kurtulayım diye düşünerek üç bant bilardosuna top olarak başvurdu. Başvurusu kabul edildiğinde Suphi için hayat biraz daha katlanılır hale gelmişti. Tamam, ıstakaya ve diğer toplara çarpıp durmak hala Suphi'ye anlamsız geliyordu ama bir hayat anlamsız diye niye yine de keyfini çıkarmasındı ki? Hem o içinin çekildiği deliklere girme tecrübesi olmadığında deliksiz bir masada özgürce hareket etmek Suphi'ye iyi gelmişti. Eski masasından arkadaşları yine Suphi'yi anlamamışlardı. Bir bilardo topu nasıl hayatın en zevkli tecrübesi olan deliklere girmeyi istemez diyorlardı. Suphi artık onlar tarafından anlaşılacağından umudu kesmişti. Artık deliklere girmek zorunda kalmadığı için mutluydu.

BU MACERANIN SONU

28 Eylül 2025 Pazar

Çılgın Suphi'nin Maceraları 10. Bölüm: Usta Hırsız

 "Cumartesi günü balo salonundaki gösterimden önce elmas gerdanlığı çalacağım. İmza: Çılgın Suphi"

Polis komiseri Tarık yüzünü buruşturdu. Usta hırsız Suphi her zaman bir hırsızlık yapmadan önce böyle not gönderip haber verirdi. "Bu tehdidi ciddiye almak durumundayız" dedi Tarık komiser. "Geçen sene de böyle bir not gelmişti, sonra notta çalınacağı söylenen tablo o gün çalındı."

Cumartesi günü ünlü elmas gerdanlığın balo salonunda halka gösterilmesi planlanıyordu. Ama bu not ve beraberindeki hırsızlık tehlikesi işleri karıştırmıştı. Komiser yardımcısı "Belki gösterimi iptal etsek" dediyse de Tarık komiser "Olmaz. Bir hırsız karşısında önlem alamıyor görünme lüksümüz yok. Elmas gerdanlığın gösterimi planlanan tarih ve saatte yapılacak." dedi.

Gösterim günü gelip çattığında Tarık komiser çok stresli görünüyordu. Balo salonundaki güvenlik notun içerdiği hırsızlık tehdidine karşı iki katına çıkarılmıştı. Üstelik elmas gerdanlık doğrudan alarma bağlıydı. Yerinden kaldırıldığı anda alarmlar çalmaya başlayacak ve balo salonunun tüm çıkışları aynı anda otomatik olarak kilitlenecekti. Yerlere hareket algılayan sistemler, her köşeye görüntü ve ses kaydı yapan kameralar, Suphi'nin çatıdan girmeyi denemesi ihtimaline karşı da ekstradan tavana hareket algılayıcı sistemler takılmıştı. 

Müze müdürü "Siz hiç merak etmeyin komiser bey" diyordu. "Bir hırsız kuş olup uçsa da, buhar olup havaya karışsa da buraya girip elmas gerdanlığı çaldı mıydı bir daha buradan çıkamaz."

Tüm güvenlik önlemleri oldukça yeterli görünüyordu ama bahse konu Çılgın Suphi olduğunda Tarık komiserin içinde yine de kötü şeyler olacakmış gibi bir his vardı.

Elmas gerdanlığın sergileneceği alanda büyük bir kalabalık oluşmuştu. Gözler karşı duvardaki büyük saatteydi. Elmas gerdanlığın gösterim saati yaklaşıyordu. Heyecanlı kalabalık saniyeleri saymaya başladı. Tarık komiser de gergin bir şekilde bekliyordu.

Süre doldu, elmas gerdanlık açıldı. O da ne? Gerdanlık ortada yok!

Tarık komiser öfkeyle: "Kahretsin! Suphi yine yaptı yapacağını!" diye bağırdı. Kalabalık ne yapacağını bilmez halde bir oraya bir buraya koşturuyordu. Tarık komiser duruma el koydu: "Herkes sakin olsun. Güvenlik, tüm çıkışları tutun. Hırsız hala buradaysa kaçırmayalım."

Müze müdürü gelerek: "Komiser bey bir yanlışlık oldu, elmas gerdanlık arkaya düşmüş ondan görememişiz" dedi. Tarık komiser de "Madem öyle neden elmas gerdanlık düşünce alarmlar çalışıp otomatikman kapıları kilitlemedi?" diye sorunca müze müdürü mahcup bir ifadeyle: "Benim yüzümden efendim, alarmı çalıştırmayı unutmuşum" dedi.

Her ihtimale karşı sahtesiyle değiştirilmiş olabilir diye elmas gerdanlığı kontrol ettirdiler, gerçekti. Peki Suphi neredeydi? Elmas gerdanlığı çalmak için şeytanın aklına gelmeyecek bir plan yaptıktan sonra elmas gerdanlığın sergileneceği gün boğazları şiştiği için evden çıkamamış, planı elinde kalmıştı. Bu kadar güvenliğin, alarmın arasında elmas gerdanlığı çalma planı ne miydi? Ben ne bileyim, Suphi söylemiyor ki.

BU MACERANIN SONU

15 Eylül 2025 Pazartesi

Çılgın Suphi'nin Maceraları 9. Bölüm: Mahallenin Şövalyesi

 Suphi boş zamanlarını kitap okuyarak değerlendirirdi. En son Cervantes'in Don Kişot romanını okumuştu ve biraz fazla etkisinde kalmıştı. Ben de Don Kişot gibi şövalye olup maceralar yaşamalıyım diye düşündü. Aşağı Mahalleden Şemsi'yi buldu, "Oğlum Şemsi işimiz iş. Bundan sonra ben şövalye olup maceralara atılıyorum, sen de benim yardımcım oluyorsun" dediyse de Şemsi'nin bu işi aklı kesmedi.

-Suphi abicim anlamadım bu devirde ne şövelyesi?

-Devir seni yanıltmasın Şemsi'cim bu devirde de pekala şövalye olunur. Ayrıca Suphi abi yok artık Don Suphi diyeceksin. 

Şemsi olanlara bir anlam veremese de düştü Suphi'nin ardına. Don Kişot'un atı vardı, bizim de bir taşıtımız olmalı diyen Suphi, arabası da olmadığı için ardiyeden çıkardığı eski el arabasını "bu şimdilik idare eder" diye aldı. 

-Şimdi şövalye ve yardımcısı olarak macera aramaya çıkıyoruz Şemsi. Mahalle kahvesini bir kolaçan edelim bakalım macera var mı?

Kahvede dayılar okey oynarken Suphi içeri daldı: "Değerli mahalle sakinleri! Şu dakikadan itibaren şövalyeliğimi ilan etmiş bulunuyorum! Şövalyelik macerası falan olan var mı?"

Kahvedekiler makaraları koyvermişti. Suphi bu vurdumduymazlığa oldukça sinirlendiyse de "Bir şövalye asla masum sivillere saldırmaz" diye derin nefes alıp vererek kahveden uzaklaştı.

-Bizi ciddiye almıyorlar Şemsi, önce bir maceradan alnımızın akıyla çıkıp kendimizi ispat etmemiz lazım.

-Aman Suphi abi başımıza iş almayalım güzünü seveyim.

-Suphi abi yok Şemsi, Don Suphi diyeceksin dedim sana. Yürü gidiyoruz, macera bize gelmezse biz maceraya gideriz.

Şemsi "gideyim de bari adama mukayyet olayım bir saçmalık yapmasın" diye takıldı Suphi'nin peşine, Suphi el arabasını ite ite apartmanın girişine kadar geldi.

-Şimdi çok heyecanlı bir maceraya giriyoruz. Don Kişot nasıl yel değirmenleriyle savaştıysa biz de yaşadığımız çağa uygun olarak klima üniteleriyle savaşacağız. Üst katta oturan Hatice teyze dairesine yeni klima ünitesi taktırdı. Şövalye ve yardımcısı olarak gidip onu bir ziyaret edeceğiz.

Şemsi ne oluyor diyemeden Suphi koşarak daldı apartmana, çağırdı asansörü, biraz sonra Hatice teyzenin dairesinin önündelerdi. Suphi kapıyı çaldı.

Hatice teyze bir açtı kapıyı karşısında Suphi, önünde el arabası, yanında Şemsi, Suphi direkt lafa girdi.

-Hatice teyzecim ben mahallenin yeni şövalyesi Don Suphi olarak klima ünitelerine karşı savaş açtım. Senin evine taktırdığın klima ünitesiyle görülecek hesabım var benim!

Hatice teyze dur oğlum ne yapıyorsun demeye kalmadan Suphi neresinden çıkardıysa yanında getirdiği elektrikli testereyi çıkardı, takıverdi bir prize, hücum diye bağırarak klima ünitesini kesmeye koyuldu. Klima ünitesinden kıvılcımlar çıkarken Şemsi Hatice teyzeden nasıl özür dileyeceğini şaşırmıştı.

Duruşma salonunda toplanmış bulunuyoruz. Davacı Hatice Yıldız, davayla ilgili ne söyleyeceksiniz?

-Sayın hakim bu adamdan şikayetçiyim. Evime girip klima ünitemi parçaladı.

-Şimdi davalı Suphi Korkmaz'ı dinleyelim, üzerinize atılı suçları kabul ediyor musunuz?

-Ben suç muç işlemedim kardeşim önce klimalar başlattı! Hem siz koskocaman şövalyeyle nasıl konuşuyorsunuz?

-Tamam yeterli şimdi tanıkları dinliyoruz. Şemsi bey siz olay günü orada mıydınız?

-Suphi abim okuduğu bir kitaptan mı ne etkilenmiş. Peşinden gideyim de bir delilik yapmadan mani olayım dedim ama kaşla göz arasında oluverdi mani olamadım.

-Mahallenin kahvecisi Murtaza beyi dinleyelim.

-Suphi delikanlı çocuktur ama bazen bir şeyleri okuyunca dinleyince falan kendini çok kaptırır. Birkaç sene önce de Jackass izlemişti, bir sene hastanede yattı ondan sonra. Oradan gördüklerini denemek istemiş.

-Mahallede de Suphi çok sevilirmiş ama bu davranışına bir anlam verebilen yok. Neyse gereği düşünüldü, sanık Suphi Korkmaz'ın akli dengesinin yerinde olmadığı anlaşıldığından Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne sevkine...

-Selam! Ben Napolyon Bonapart, siz kimsiniz?

-Don Suphi, cesur şövalye. Klima ünitelerinin baş düşmanı.

-Klima ünitelerini ben çok severim şahsen. Bu dahi kumandanın hatırı için klima üniteleriyle barış yapsanız olmaz mı cesur şövalye?

-Madem öyle sizin hatırınız için klimalarla olan savaşımı burada sonlandırıyorum. Bundan sonra pencere pervazlarıyla mücadele edeceğim. 

-İLAÇ SAATİ!

BU MACERANIN SONU

7 Eylül 2025 Pazar

Fikri Fintik'in Kötücül Maceraları Bölüm 3: Tuhaf Bir Soygun

 -Haldun'cum ne diyorum biliyor musun?

-Ne diyorsun patron?

-Biz dünyayı ele geçireceksek bize bol para lazım oğlum. Böyle bakkal dükkanı işletmekle olmaz bu iş.

-Evet patron.

-Dünyayı ele geçirme planlarını finanse etmek için büyük bir banka soygunu yapmamız lazım. Bunun için de önce bir yerden silah bulmamız lazım.

-Silah ruhsatı için başvuralım patron.

-Ben başvurdum zaten de, dünyayı ele geçirmeye çalışan deli dahi olduğunuz için ruhsat başvurunuz kabul edilmedi diye kağıt geldi. Zaten yasal yoldan silah edinen kötü karakter mi olur oğlum boşver ben daha güzel silah yapacağım laboratuvarda

-Aman patron gene önceki icatların gibi olmasın?

-Sen de papağan gibi taktın ha Haldun, öncekiler gibi olmasın da öncekiler gibi olmasın. Plağı değiştir oğlum arada.

-Patron ne plağı Allah'ını seversen geçen sefer de radyo vericisi icat ettin bak dükkanda sinek avlıyoruz. Şu teknolojiye artık ayak uydur gözünü seveyim ya.

-Tamam Haldun fazla ukalalık istemez. Ben yeni silahı geliştirmeye gidiyorum.

Fikri Fintik 15-20 gün laboratuvara kapandı, kuru ekmek yiyip su içmek ve ihtiyaç molaları haricinde gözünü kırpmadan yeni silahı üzerinde çalıştı, ve bir gün nihayet...

-İŞTE YENİ SİLAHIM!

Haldun patronuna bakakaldı. Fikri'nin elinde bir parça kağıt, üzerinde "tabanca" yazıyor. Patron iyice kendini kaybetti diye düşündüyse de bu düşüncesini açıkça dile getirmeye çekindi. 

-Hadi oğlum Haldun gidiyoruz, dünyayı ele geçirme planımıza biraz kaynak sağlayalım.

Haldun çaresiz düştü patronunun arkasına, gittiler şehir bankasına, Fikri daldı içeri, üzerinde "tabanca" yazan kağıdı gösterip "Kimse kıpırdamasın! Bu bir soygundur!" diye haykırdı.

Haldun'un korkuyla beklediğinin aksine bankadaki herkes korkuyla ellerini kaldırmıştı!

-Ateş etmeyin beyefendi hemen paraları getiriyoruz.

Birkaç dakika geçti, Fikri'ye bir çanta verdiler. Fikri "Sakın polisi aramayın yoksa geri gelirim!" diye bankadakileri tehdit ettikten sonra şaşkın vaziyetteki Haldun ile birlikte kirişi kırdı.

Laboratuvara dönüp çantayı açtıklarında çantanın üzerinde "para" yazan kağıtlarla dolu olduğunu gördüler. Haldun "Hah işte ben bir çapanoğlu çıkacağını biliyordum" der gibi baksa da Fikri durumda hiçbir gariplik görmüyor gibiydi. "Paralar, paracıklarım!" diye sevinçle zıplamaya başladı.

-Oğlum Haldun şimdi işimiz iş, derhal gidip bu paralarla spor araba ve malikane alıyorum, bundan sonra lüks içinde yaşayacağız!

Fikri laboratuvardan çıktı, Haldun patronunun durumunu anlamaya çalışmaktan yorulmuş bir şekilde boşvermişken Fikri birkaç saat içinde geri geldi. İki elinde iki parça kağıt, birinin üstünde "Malikane" yazıyor, diğerinin üzerinde "Spor araba" yazıyor. Haldun'un olanlara anlam verememesinin aksine Fikri çok mutlu görünüyordu.

BİRKAÇ GÜN SONRA

-Daha çok paraya, mala, mülke kavuşunca daha mutlu olurum sanmıştım. Neden böyle olduğunu bilmiyorum ama yeni aldığım spor araba ve malikane aslında gerçek değilmiş gibi geliyor. Varoluşsal bir kriz yaşıyorum. Bir gün gerçekten dünyayı ele geçirmeyi başarırsam o da mı böyle hissettirecek?

-Fikri Bey bu haftalık da seans saatimizin sonuna geldik. Haftaya yeniden konuşuruz.

BU MACERANIN SONU

Fikri Fintik'in Kötücül Maceraları Bölüm 2: Hipnoz FM

 Fikri Fintik yine laboratuvarında çalışıyordu. Birdenbire bağırmaya başladı:

-BULDUM! SONUNDA BULDUM!

Yardımcısı Haldun artık alışmıştı. Sakince:

-Ne buldun patron? diye sordu.

-Oğlum Haldun bu sefer geçen seferki gibi olmayacak. Bak bu radyo vericisi bir hipnoz dalgası yayıyor. Radyoda canlı yayında herkesi hipnotize edip kölem yapacağım! Dünyayı ele geçireceğim!

-Patron bu da geçen seferki yerine mandal leğen aldığımız makineye benzemesin?

-Oğlum bu sefer başka diyorum sana ya! Şimdi bu vericiyi bir radyo istasyonuna takmamız lazım.

-Hadi buyurun, yine başlıyoruz.

-Yürü Haldun, gece karanlığından istifade edip yakınlardaki yerel radyo istasyonuna baskın yapacağız.

Fikri Fintik ve sadık yardımcısı Haldun gecenin bir vakti radyo binasına baskın yapıp kapıda bekleyen güvenlik görevlisini bayılttıktan sonra canlı yayın odasına geçtiler. Fikri hipnoz vericisini radyo istasyonuna bağladı ve canlı yayına geçtiler:

-Yayınımız Fikri Fintik tarafından kesilmiş bulunuyor. Bu yayını dinleyenler olarak Fikri Fintik'e itaat edeceksiniz. Fikri Fintik sizin efendinizdir. Ona itaat edeceksiniz.

Fikri sevinçten zıplıyordu:

-Oğlum Haldun dünyayı ele geçirdik sayılır, herkes kölem olacak!

Birkaç saat beklediler, hipnotize olmuş dört kişi geldi.

-Fikri Fintik efendimizdir, emret sahip!

Fikri şaşırmıştı:

-Dört kişiyle mi ele geçireceğim dünyayı? Bu nasıl iş?

Siz sevgili okurlar için biz açıklayalım: İnternet çağında radyo dinleyen, üstelik de yerel istasyonu dinleyen kaç kişi olur? Yani bu şekilde dünyayı ele geçirme planı en başından başarısız olmuştu. Hipnozlu viral video falan deneseler belki şansları olurdu ama radyo eskisi kadar geniş kitlelere hitap etmiyordu. 

Fikri düşündü, düşündü, dört kişiyi hipnotize etmişim boşa gitmesin, bunlarla dünya ele geçirilmez ama hiç değilse aşağı mahallenin bakkalını ele geçiririm dedi. Adamlarını bakkala saldırtıp bakkal dükkanını ele geçirdi.

-Hayaller dünya hakimiyeti, hayatlar bakkallık! Oğlum Haldun, şuradan veresiye defterini ver de bari biraz hasılat yapalım!

-Veresiye defteri yok patron, insanlar süpermarketi tercih ettiği için bakkala da çok az müşteri geliyor zaten.

-Biz bu kadar hipnoz frekansını müşteri çekmeyen bir bakkala çökmek için mi yaptık yani?

BU MACERANIN SONU

6 Eylül 2025 Cumartesi

Fikri Fintik'in Kötücül Maceraları Bölüm 1: Elveda Dünya!

 Fikri Fintik'in türlü kötülükleri için geliştirdiği icatlarının bulunduğu laboratuvarda heyecanlı sesi yankılandı:

-BAŞARDIM! SONUNDA BAŞARDIM!

Fikri Fintik'in sadık yardımcısı Haldun da çok sevinmişti. Patronu sonunda başarmıştı. Neyi mi başarmıştı? Dünyayı yok etme makinesini icat etmeyi! Evet, kutu şeklindeki bu makinenin üstündeki büyük kırmızı düğmeye basınca dünya yok olacaktı.

Fikri Fintik heyecanla zıplıyordu "Nihayet kötülüğümün zirvesine ulaşacağım, tüm dünyayı yok edeceğim!" Haldun da onun bu kötücül heyecanını paylaşıyordu. Fikri düğmeye basmak için uzandı, tam basacakken elektrikler kesilmişti.

"Yahu bu ne rezalet kardeşim işimiz gücümüz var dünyayı yok edecez, elektrik arızası çıkıyor!"

"Yapacak bir şey yok patron, arızayı gidermelerini beklememiz lazım."

Fikri Fintik ve yardımcısı Haldun sıkıntıdan isim şehir oynadılar, hava kararınca gölgelerle şekiller yapıp eğlendiler, birkaç saat sonra elektrikler geldi.

"Ve şimdi dünyayı yok etme vaktidir! Elveda dünya!"

DİNG DONG!

"Haydaa, şimdi kapıyı kimin çaldığını öğrenemezsem meraktan ölürüm, önce gelene bakalım, dünyayı sonra yok ederiz." 

Fikri Fintik'in anne babası köyden yatılı ziyarete gelmişlerdi. Fikri Haldun'u bir köşeye çekip: "Bak Haldun'cum ailem benim dünyayı yok etmek isteyen dahi kötü olduğumu bilmiyor, sen icatları sakla, dünyayı sonra yok ederiz" dedi.

Fikri'nin ana babasının ziyareti bir hafta sürdü. Fikri ve Haldun, Fikri'nin anasının yemeklerinden şişmanlamışlar, Fikri dahi bir kötü için fazla göbekli bir hale gelmişti.

Aileyi uğurladıktan sonra Fikri Haldun'a dönüp: "Çıkar bakalım benim harika icadımı! Dünyanın sonuna gelmiş bulunuyoruz!" dedi.

Dedi demesine de Fikri ve Haldun terden sırılsıklam olmuş, leş gibi kokuyorlardı. Sonuçta dünyayı terli terli yok etmeyelim, önce güzelce bir duşumuzu alalım dediler. Dediler demesine de, bu kez de sular kesilmişti!

Bir gün de suların gelmesini bekledikten sonra duşa girdilerse de, kombinin ayarı bozulduğu için soğuk suyla durulanmak zorunda kalmışlardı. İkisi de şifayı kapınca, dünyayı hasta hasta yok etmeyelim deyip eczaneden antibiyotik aldılar, bir hafta da bunların öksürüp aksırmasıyla böyle geçti.

Nihayet her şey hazırdı. Tam düğmeye basacakken yine elektrik kesilmesin mi? Fikri "Ama olmaz ki, yazar burada tekrara düşüyor!" diye itiraz ettiyse de Haldun bir şey anlamayıp "Ne yazarı patron?" diye sordu. Fikri de "Sen anlamazsın, dördüncü duvarı yıkıyorum." dedi. Haldun'un kafası karıştı "Patron dördüncü duvar sinemada olmuyor mu, hikayede duvar mı olur?" dediyse de Fikri'nin de kafası karıştığından hikayede hikayenin hikaye olduğuna yapılan göndermeye dördüncü duvar yıkmak denip denemeyeceğinden emin olamadılar.

Neyse elektrik kesintisi, sonra tekrar su kesintisi, hortum, uzaylı istilası, ejderha istilası derken nihayet şartlar oluşmuş, Fikri'nin dünyayı patlatma makinesini kullanmasının önünde hiçbir engel kalmamıştı. Fikri çılgın ve kötücül kahkahalar atarak nihayet o kırmızı düğmeye bastı.

Bastı da, makineden sadece zaaaart diye bir ses geldi. Fikri şaşırdı. Bastı, yine aynı ses. Derken pencereden bir ses duydu:

"ESKİCİİİİİİ! ESKİLERİ ALİYYEAAAA! ESKİCİİİİİ!"

Fikri eskiciye bağırdı: "Bu makineye ne verirsin?"

Günün sonunda Fikri hain planında başarılı olup dünyamızı yok edemedi ama çalışmayan makineyi verip bir leğenle on iki mandal aldı.

BU MACERANIN SONU

18 Ağustos 2025 Pazartesi

Görevimiz Serhat Bölüm 7: Tuzak Kargo Hala Hizmetinizde!

 Hikayemiz yine Serhat'ın izin gününde geçiyor. Komikos Tuzak Kargo ile Serhat'a tuzaklarını göndermeye devam ediyor. Hazırsanız "İyi de Serhat sipariş etmediği şeyleri neden kargodan sorgulamadan alıyor?" gibi mantıklı sorular sormadan Komikos'un bu bölümdeki tuzaklarına geçelim.

TUZAK 1: Tuzak Kargo'dan demonte mobilyalar! Parçalar halinde gelen dolabı birleştirince bomba aktif oluyor ve BOM! Serhat dolabı birleştirmeye çalıştı, parçaları öyle çevirdi, böyle çevirdi, sonunda bu olmuyor deyip dolap parçalarından tahta kuş yaptı. Serhat'ın odasına şehzade girip "Bu kuşu camdan dışarı salayım da uçsun" diye tahta kuşu pencereden atınca kuş aşağıda patlamayı görmek için bekleyen Komikos'un üzerine düşüp çarpmanın şiddetiyle infilak etti. Komikos yine artık alıştığımız şekilde kendi tuzağına düşmüştü. 

TUZAK 2: Tuzak Kargo'dan barutlu sakız! Normal bir sakız gibi çiğnersiniz, çiğnersiniz ama balon yapıp patlatınca BOM! Serhat barutlu sakızı aldı, çiğnedi, çiğnedi, ama balon yapmadı. Yarım saat falan çiğnedikten sonra sakızı çıkarıp çöpe attı. Çöpün içinde saklanmış olanları izleyen Komikos'un üzerine düşen sakız çarpmanın şiddetiyle infilak edince tarih bir kez daha tekerrür etmiş oldu.

TUZAK 3: Tuzak Kargo'dan bombalı nunçaku! Komikos düşündü, düşündü, bu adam demonte dolabı yapamıyor, sakızı balon yapıp patlatmıyor, çarpma şiddetiyle infilak eden nunçakuyu da artık sallarken bir yere çarpar diye bu tuzağı buldu. Serhat nunçakuyu aldı, sallamaya başladı. Hızla sallarken nunçaku Serhat'ın elinden fırlayıp karşıda Komikos'un olacakları izlemek için arkasına saklandığı saksının üzerine düştü ve BOM! Komikos üçüncü kez kendi tuzağına düşmüştü.

TUZAK 4: Komikos sürekli patlamaktan sıkılmıştı. Bu sefer ne olursa olsun patlamayan bir tuzak bulacağım diye karar verdi. Düşündü, düşündü ve yeni tuzağını buldu: Patlamayan bomba! Patlamadığı için bana da zararı olmaz diye düşünerek patlamayan bombayı imal etmeye koyuldu. Normal bir bomba gibi görünen tuzaklı alet fitilini yakınca zehirli gaz salacaktı. Serhat'a bombayı teslim ettikten sonra Komikos Serhat fitili yaksın diye bomba atmalık durum oluşturmak için saray işgal ediliyor diye bağırmaya başladı. Serhat beklendiği gibi bombanın fitilini yaktı ve bombayı tuttuğu gibi Komikos'un geldiği tarafa fırlattı. Komikos zehirli gaz etkisiyle öksürürken "tuzağın patlamamasını düşünürken bombanın fitilini yaktıktan sonra elinde tutmayacağını kaçırdım, zehirli gaz tabii ki Serhat'ın olduğu yerde değil bombanın atıldığı yerde yayılacaktı" diye düşündü. Demek ki tuzağın patlamaması da yeterli değilmiş.

SON

12 Ağustos 2025 Salı

Ceren Çaktırmaz ile Çaktırmadan Kaos Bölüm 3: Ameliyathanede Kaos

-Hastanın değerleri kritik seviyede

-Düzenleyici yapıldı!

-Stabil 

-Neşter

-Gazlı bez

-Bu ne lan?!

Doktor ameliyathanede elindeki rendeye bakakalmıştı.

-Bunu kim verdi kardeşim?

-Olmazsa şunu vereyim

-Tirbuşon ne alaka ameliyatta? Siz kimsiniz buraya nasıl girdiniz?

-Ceren Çaktırmaz. Kapıdan içeri çaktırmadan süzülüverdim. 

-Hanımefendi çıkar mısınız dışarı? Burada ciddi bir ameliyat yapıyoruz!

-Ne var ben de azıcık ameliyat yapsam? İlle her şeyi siz yapacaksınız yani

Ceren neşteri alıp hastanın karnına güneşli ev resmi çizmeye başladı.

-Nedir bu saçmalık?! Çıkın dışarı!

-Ay tamam alın düzgün kesiyorum 

CAAAART!

Ceren hastanın karnını boydan boya kesti

-E buradan devamlı bu bağırsaklar çıkıp duruyor!

Ceren hastanın bağırsaklarını çıkarta çıkarta ameliyathaneye yaymıştı

-Yeter bir şeye dokunmayın ben ameliyatı yapacağım! Şimdi burası çok kritik çok dikkatli olmak gerekiyor. Hıııaaağğğ ne yapıyorsunuzz?!

Ceren doktor tam kritik bölgeye müdahale ederken doktorun karnının yanına elini sokunca doktor huylanıp havaya sıçramıştı!

-Niye böyle yapmayayım mı? 

-Hııııaaağğğ durun hııııaağğğ ameliyat ııyyyyhhh

DIIIIT DIIIT DIIIT DIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIT

Kahretsin hastayı kaybettik! Bu kızı tutun bunun yüzünden oldu!

Ceren birden hiperaktif gibi sıçrayıp woody woodpecker gibi gülerek pencereden atladı! 

-Nereye atladı o?

-Birinci kattayız bir şey olmaz, ama elimizden kaçırdık!

Cenaze töreni için insanlar toplanmış tabut geliyor.

Doktorlar da cenazedeydi.

-Yahu hala inanamıyorum ameliyathaneye giren ne idüğü belirsiz bir kız yüzünden gencecik adamı kaybettik.

-Bari tabuta el verelim

-SÜRPRİİİİZ!

Tabuttan birdenbire Ceren fırlayınca doktorların korkudan rengi attı.

Ceren Çaktırmaz ile Çaktırmadan Kaos şaka programı tarafından şakalandınız el sallayın. Hasta diye ameliyat ettiğiniz gerçekçi yapılmış bir mankendi, cenazeye gelen tanıdıklar da bizim ekipten. Nasıl korktunuz ama hasta öldü diye?!

Doktorlar neye uğradıklarını şaşırmış, kireç gibi yüzlerle kameraya el salladı. 

-Evet işte bu haftaki son şakamızı izledik. Programa veda etmeden önce stüdyomuzdaki kurbanlara son şakamızı yapalım!

Ceren stüdyodaki kara tahtaya elindeki tebeşiri eğik olarak sürtünce stüdyoyu sinir bozucu bir cayırtı kapladı.

CAAAAAYYYYKKKK!

Stüdyodaki konuklar kulaklarını kapatmış dişlerini sıkarken Ceren yine hiperaktif gibi sıçrayıp "Haftaya yeni şakalar ve yeni kurbanlarla görüşmek üzere" diye alameti farikası olan çılgın kahkahasını salıverdi.

BU MACERANIN SONU

11 Ağustos 2025 Pazartesi

Ceren Çaktırmaz ile Çaktırmadan Kaos Bölüm 2: Kriz Odası

 Yerin altındaki sadece dünyadaki birkaç elitin parmak iziyle girebildiği panik odası acil koduyla olağanüstü toplanmıştı. Dünyanın bir nükleer felaketin eşiğinde olması söz konusuydu. Başkan söze girdi:

-Dünya ulusları arasında alevlenen gerilim önünü alamazsak nükleer savaşla sonuçlanabilir. Ne öneriyorsunuz?

Diğer üyeler önlerine bakıp düşünceli düşünceli oturuyorlardı. Biri söze girdi:

-Başkanım hemen dünya çapında olağanüstü hal ilan etsek? Pandemi döneminde olduğu gibi kapanmalar falan?

-Düşünülebilir ama daha sessizce halletmeyi tercih ediyoruz.

-Bu düğme ne işe yarıyor?

-Kim konuştu? Siz kimsiniz ve içeri nasıl girdiniz? 

-Ceren Çaktırmaz. Şu saç tokasıyla kilidi çaktırmadan biraz zorladım, diye dişlerini göstererek sırıttı.

-O elindeki ne?

-Bu mu? Böyle büyük kırmızı bir düğme buldum basayım mı?

-Bırak onu o nükleer bomba aktive etme düğmesi! Bu tüm güvenlik protokollerine aykırı!

Ceren'in sırıtışı iyice belirginleşti.

-Ne olur bir kere bassam? Hadi basıyorum hooooop

-HAYIR!

-Ha ha! Nasıl korktunuz ama! Basmadım ama şimdi basıyorum.

-ZAART! ZAART! ZAART!

-Bu kız çıldırmış! Alarm verildi, 15 daakika içinde dünya nükleer felaketle karşılaşacak!

Ceren dizlerinin üzerine çökmüş kahkahalarla gülüyordu!

-Korkmayın korkmayın bu nükleer felaket düğmesi değil, gelirken düğmenin benzerini yaptırmıştım. Nasıl korktunuz ama suratlarınızın haline bakın!

-E alarmlar öttü!

-Evet bu yaptığım düğmeyi gelmeden önce alarma bağlamıştım öter, hadi neşelenin biraz çok sıkıcısınız!

-Küçükhanım kriz odasına sızıp bizimle oynamakta amacınız nedir anlamıyorum!

-E oyunun kendisi benim için amaç zaten! Hadi kaldırın elleri!

Ceren su tabancası çıkarıp odadakileri ıslatmaya başladı! Odadakiler yüzlerini buruşturmuş durumdan hoşnutsuz görünüyorlardı.

-Neşelenmiyor musunuz? Ben sizi neşelendirmesini bilirim. Merak etmeyin tüm ülkelerin nükleer bombalarını çalışmaz hale getirmiştim, felaket falan olmayacak. Şimdi sizi neşelendirmeye geçelim

Ceren hızla odadan çıkıp kapıyı kapattı. Odadakiler arkasından koştu, kapı kilitli. Hoparlörden Ceren'in sesi duyuldu:

-Uğraşmayın kilitledim. Şimdi neşelenme vakti! 

Havalandırmadan bir gaz sızmaya başladı. Bir dakika sonra odadakiler kendilerini tutamayıp gülmeye başladılar. Ceren odaya gülme gazı yaymıştı!

-Siz savaşlar çıkartıp dünyayı yaşanmaz hale getireceğinize benim gibi oyunlar oynasaydınız bu kadar asık yüzlü olmazdınız! Hadi gülün eğlenin! Durun ben başlayayım...

Gaz dolu odada Ceren'in çılgın kahkahası yankılandı! Odadakiler gülmelerini tutamıyor, yerlerde yuvarlanıyorlardı!

BU MACERANIN SONU

10 Ağustos 2025 Pazar

Ceren Çaktırmaz ile Çaktırmadan Kaos Bölüm 1: Katil Kim?

Sabahın ilk ışıkları malikaneye vururken keskin bir çığlık sessizliği bıçak gibi kesti. Evin hanımı Fulya Hanım eşi Ergun Bey'i sırtından bıçaklanmış halde salonda yüzüstü yatar vaziyette görünce çığlığı basmıştı. Evde Fulya hanımla Ergun bey dışında uşak, kahya ve bahçıvan vardı. Hiçbir şeye dokunmadan polise haber verdiler. 

Polisler geldi, ortalığı inceledikten sonra "bir şey bulursak size haber veririz." diye gittiler. Fulya Hanım titreme krizine girmiş, çevresindekiler onu kendine getirmeye çalışıyordu. Polis komiseri Fulya Hanım'a bir kart uzattı: 

"Bizim prosedürlerimiz uzun sürer, size usta bir dedektifin kartını vereyim, bu tür işleri daha hızlı ve etkili çözüme ulaştırır."

Dedektif Kemal'i çağırdılar. İçeri girdiğinde şüphelileri tek sıraya dizip halıdaki izleri dikkatle incelemeye koyuldu. Arada bir "hımmm" diye sesler çıkarıyordu. Geniş salonun ortasında Ergun Bey'in sırtından bıçaklanmış cesedi yüzükoyun yatıyordu. Bıçağın saplandığı yerden sızan kanlar halıya bulaşmış, kanlı ayak izleri oluşturmuştu. Ayak izleri halının kenarında kesiliyordu. Duvarlardaki pahalı tablolara dokunulmamış, duvardaki kasa zorlanmış, çekmeceli dolabın üzerindeki eşyalar yerlere saçılmıştı. Yerde bir de devrilmiş sandalye vardı. Dedektif Kemal iyice eğilip yerdeki kan lekelerini yakından incelemeye başladı. Görev başında olduğu için zihnini dış uyaranlara kapatmış, tamamen işine konsantre olmuştu. İzlerin üzerine eğildi ve...

"BÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖ!!!!"

Ani bir sesle sıçradı. Arkasında sesin sahibi olduğu yüzündeki müstehzi sırıtmadan anlaşılan genç bir hanım dikiliyordu. 

"Ay ödüm patladı. Siz kimsiniz burada ne işiniz var?" 

"Ceren Çaktırmaz. Kapıyı açık bulunca çaktırmadan girdim." 

"Hanımefendi burada ciddi bir araştırma yapıyorum. Lütfen rahatsız etmeyin"

"Ay tamam ne kıymetli araştırmanız varmış ben burada duruyorum"

EEEEEEEEEEEEEEEEEEEEE

Ceren ağzıyla gürültü çıkarmayı sürdürdü. Dedektif Kemal Ceren'i yok sayıp araştırmaya devam etmeye çalıştıysa da Ceren'in ağzıyla çıkardığı tekdüze ses sinirine dokunmaya başladı.

"Şimdi bu izler bu tarafta başlayıp buraya doğru.... hanımefendi şu sinir bozucu sesi keser misiniz?"

Ceren hiç sesten haberi yokmuş gibi havaya bakıyordu. 

"Neyse... buradan parmak izi örneği alacağım"

Ceren birden sıçradı:

"Parmak izi mi? Buyurun buraya birkaç parmak izi örneği bırakayım" 

Ceren cesedin etrafındaki kanlı izleri parmaklarıyla ovalamaya başlayınca Dedektif Kemal sabrının sonuna gelerek: 

"Hanımefendi cinayet mahallini bozuyorsunuz! Bu yaptığınız kabul edilemez!" diye bağırdı.

Ceren yine pişkin tavrıyla "ay tamam ne kıymetli halınız varmış temizlerim" diye bir şişe çıkarıp halıya döktü. Halıdan CASSS diye bir ses çıktı ve halıda kocaman bir delik oluştu!

Dedektif Kemal sinirden burnundan solumaya başlamıştı. 

Ceren sırıtması iyice yüzüne yayılmış bir ifadeyle "ay tamam tamam yeni halı sereriz" diye hızla bir halı çıkarıp silkelemeye başlayınca ortalığa tozlar yayıldı. Dedektif Kemal öksürmeye başladı.

"Yeterince zarar verdiğinizi düşünüyorum artık dışarı çıkar mısınız ben de işime bakayım!"

"Bence hala daha fazla zarar verebilirim" diye sırıtarak halıyla Dedektif Kemal'i paket gibi sarmaladıktan sonra hiperaktif gibi zıplayarak kıkırdamaya başladı. "Şimdiiii olay yerine ben de bir göz gezdireyim" diye gözlerini hızla sağa sola çevirmeye başladı. Çevredekiler olan bitene anlam verememiş şaşkın şaşkın bakıyorlardı. 

"AHA İŞTE BULDUM!"

Ceren ev sahibi Fulya Hanım'a döndü. Ciddi bir ifadeyle "Merak etmeyin hanımefendi, ben böyle oyunları severim ama sizi mağdur etmeyeceğim. Katili buldum" dedi. Fulya Hanım'ın rengi sararmış olanlara inanamıyordu. Umarım bu çatlak kızın bir bildiği vardır diye düşündü. 

"Bakın buradaki kasa zorlanmış. Bu da cinayetin kasayı soymak için işlendiğini gösteriyor. İzleri inceleme imkanı bulduğumda dışarı giden iz görmediğime göre katil burada. Yani uşak, kahya ve bahçıvandan biri katil. Ama bir ipucu daha var ki bana katili kesin olarak söylüyor" 

Dedektif Kemal halıdan güçlükle kurtulmuş, sinirden kıpkırmızı olmuş suratıyla Ceren'e dönüp "Benim henüz incelemeye başladığım evde siz katili buldunuz demek! Hadi açıklayın merakla sizi dinliyoruz!" diye bağırmıştı. 

"Dikkat ederseniz buradaki sandalye kasanın olduğu duvara doğru sürüklenmiş. Buradan da anlıyoruz ki kasayı açmak için katil sandalyeye çıkmaya gerek görmüş. Burada boyu kasaya yetişemeyecek kadar kısa olan tek kişi kahya olduğuna göre işte katilimiz!"

Dedektif Kemal gürültüyle gülmeye başladı. "İşte şimdi baltayı taşa vurdunuz küçükhanım. Böyle şeyler mahkemede kanıt yerine geçmez. Nerede itiraf, nerede deliller? Ne diyeceksiniz burada sandalye var o zaman katil bu mu diyeceksiniz?"

Ceren iyice sırıtmaya başladı. Olanlara anlam veremeyen ev sahibi, dedektif ve şüpheliler bu kez bu kız cidden aklını kaçırdı galiba der gibi endişeyle baktılar

"Şimdi geldik en eğlenceli oyunumuza. Sen kahya cinayeti işlediğini itiraf ediyor musun?"

"Hiçbir şey kabul etmiyorum." 

Ceren gene hiperaktif gibi zıplamaya başladı. Enerjisini zapt edemiyormuş gibi gözükerek "işte beklediğim cevap, itiraf ettirme süreci başlasın!" diye bağırdı. 

Cebinden çıkardığı bir sakızı ağzına atıp kahyanın kulağının dibine girdi 

ÇLAKS! ÇLAKS! ÇLAKS! ÇLAKS!

"Iyyyyhhh ne yapıyorsun be? Ben bir şey itiraf etmiyorum"

"Daha yeni başladık zaten ÇLAKS! ÇLAKS! ÇLAKS!"

Beş dakika, on dakika, yarım saat, kahya titremeye başlamış, alnında ter damlacıkları belirmişti.

"AY YETEEER YETER! Tamam itiraf ediyorum Ergun Bey'i ben öldürdüm! Kasayı soymak istedim çünkü Ergun Bey'in burada çalıştığım sürede hak ettiğim parayı ödememesinden bıkmıştım! Kasadan sadece hakkım olanı alacaktım!"

Bu enteresan yöntemle cinayet çözülmüş, kahya itiraf üzerine tutuklanmıştı. Biz dedektif Kemal'e dönelim. "Meslekte bunca yıldır ben böyle şey görmedim. Bu kız şeytan!" diye söyleniyordu.

Ev sahibi Fulya Hanım her şey için Ceren'e teşekkür etti. İstediği bir şey olup olmadığını sordu. Ceren omuz silkip "Size yardım etmek bir zevkti. Özellikle oynadığım küçük oyunlar. Ben şimdi buradan ayrılıyorum, sıradaki kurbanımı bulmak üzere. Oyun devam etmeli!" deyip Woody Woodpecker gibi çılgın kahkahalarla oradan uzaklaştı.

Ceren Çaktırmaz çaktırmadan kaos çıkarıp çevresindekileri deli etmeye devam edecek.

BU MACERANIN SONU

9 Ağustos 2025 Cumartesi

Kudret Döner'in Acayip Maceraları Bölüm 4: Uzayda

 Kudret kanalizasyona dalıp döne döne şehir kanalizasyonunu patlatınca yetkililer "Bu Kudret'ten kurtulmamız lazım" diye kafa kafaya verdiler. En sonunda "Bu herif Dünya'dayken bize rahat yok, uzaya gönderelim de kurtulalım şundan" diye karar verdiler. 

Kudret evinde otururken kapı çaldı. Gelenler NASA tarafından uzaya gönderilmek için Kudret'in seçildiğini müjdeliyorlardı. Kudret sevinçten dönmeye başlayınca kendi evi de yıkılıverdi. "Neyse tersine dönüp tekrar inşa ederim" diye fazla üstünde durmadı. Kudret'i hemen ilk uçakla NASA merkez binasına götürdüler. 

Uzaya gitmeden önce dayanıklılık testine giren Kudret'i kabine sokup dakikalarca son hızda döndürdüler. Yarım saat sonra aleti durdurup Kudret'e baktılar sakin sakin oturuyor. "Ee hadi ne zaman teste başlıyoruz?" deyince anladılar ki Kudret o kadar hızlı dönüşü hissetmemiş bile.

Fırlatmanın olacağı gün mekiğin son hazırlıklarını yaparken bir baktılar Kudret mekiğin yakıtını içiyor. Kudret bey ne yapıyorsunuz demeye kalmadan Kudret kuvvetlice geğirince ejderha gibi alev püskürttü. Etraftakilerin suratı simsiyah olmuştu. "Neyse bu herifi uzaya gönderince tümden kurtuluyoruz" diye dişlerini sıktılar. 

Fırlatma saati geldi, geri sayım yapıldı. Kudret yörüngeye oturmuştu. Mekik içi kameradan bir baktılar Kudret mekikte Adana kebap yiyor. "Yahu bu herif bunu içeri nasıl soktu?" demeye kalmadan Kudret döne döne mekiği terk etmesin mi? Dönüşünün hızından Güneş sistemindeki gezegenler birbirine girdi. Kudret önce sistemdeki gezegenleri tek tek yutup en son Güneş'i mideye indirdi. Uzayda döne döne yol alan Kudret'in gastronomik alışkanlıkları ilk defa Güneş sistemi için tehdit oluşturacak boyuta gelmişti. 

En sonunda Kudret uzayı resetlediği için tarih baştan başlamak zorunda kaldı. Taş Devri'ne dönüldü. Suphi adlı bir mağara adamı yeni icadı olan mıknatıslı buzdolabı süsünü Taş Mağarası Mucitini Arıyor yarışmasına götürmeye hazırlanıyordu.

BU MACERANIN SONU (AMA DAHA ÖNCE YAZDIĞIM BİR MACERANIN BAŞI)

8 Ağustos 2025 Cuma

Kudret Döner'in Acayip Maceraları Bölüm 3: Safaride

 Belgesel ekibimizle bugün Afrika'da aslanların bölgesindeyiz. Avdan dönen aslan sürüsü bozkırlara yayılmış dinleniyor. Güvenli bir mesafeden çekim yapıyoruz. Bu yırtıcılar yaklaşırsak çok tehlikeli olabilir. Buraya sessizlik hakim, ufacık çıtırtı çıkarırsak yırtıcıların dikkatini çekme riski var. Yavaş ve dikkatli olarak yaklaşıyoruz. 

VUUUUUUUUUUUUUUUUUŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞ!!!!!!!

O gürültü neydi? Ne oluyor? Hortum gibi dönen bir şey girdi nedir o? Doğrudan aslanların üzerine gidiyor! Durdu! Ne o normal adama benziyor ama... Gözlerime inanamıyorum adam aslanları tek tek yuttu! Belgesel tarihinde bir ilk yaşanıyor, bu görüntüleri siz sayın seyircilerimize... o da ne? Yaratık dönerek buraya geliyor! Zamanında kaçabilirsek oğlum topla kamerayı anam geliyo... Kaç kaç kaç kaaaaaaaç!

CIZZZZZZZZZZZTTT Bağlantı kesildi

Tahmin edebileceğiniz gibi Afrika'nın DVD Player girmemiş ormanlarında fırıl fırıl dönen yaratık bizim Kudret'ti. Aslan sürüsünü yiyip karnını doyurduktan sonra çevreden bulduğu bir yılanı boynuna kravat, iki timsahı da ayaklarına ayakkabı yaptı. 

Ormanın derinliklerinde bir kabile kendilerine doğru boynunda yılan ayaklarında timsahlar olan bir tipin geldiğini görünce saldırsak mı tapınsak mı diye kararsız kalınca kabile şefine danıştılar. Kabile şefi Kudret ile yalnız görüşmek istedi. Şefin çadırına çekildiler, birkaç dakika geçti.

VUUUUUUUUUUUUUUŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞ!!!!!

Kudret'i artık tanıyan okuyucunun beklediği oldu, yeni kabile şefi Kudret çadırdan döne döne çıktı. Kabileyi köyün merkezine toplayan Kudret'in yapacağı bir açılış vardı.

İşte Afrika ormanlarına ilk internet kafe böyle açıldı. Kudret internet kafe ile kabile gençleri ilk defa bilişim teknolojileriyle tanışmış oldu. Gerçi kabile büyücüsü bilgisayarları içinde şeytan var diye yakmaya kalkıştı ama, Kudret dönmeye başlayınca internet kafenin kabileye yenilik getirdiğini kabile büyücüsü de onayladı.

BU MACERANIN SONU

7 Ağustos 2025 Perşembe

Kudret Döner'in Acayip Maceraları Bölüm 2: Kudret Baba

 -Hepiniz hoş geldiniz sevgili dövüşseverler. Kırmızı köşede 2 metre 10 santim, insan azmanı, kas yığını, Öldürücü lakaplı Orhan! Mavi köşede ise 1 metre 40 santim boyunda, ilk kez ringe bugün çıkacak olan, bizim de doğru düzgün tanımadığımız Kudret Döner! Birazdan gong çalacak ve dövüş başlayacak. Hocam siz bu maçla ilgili yorum yapmak ister misiniz?

-Pek yorum yapacak bir şey yok aslında. Öldürücü tek darbede işi bitirir, oldukça kısa bir maç olur diye düşünüyorum. 

-Ben de bu kadar sıklet eşitsizliği olan bir maça niye izin verildiğini anlamıyorum hocam.

-Onu ben de anlamadım da seyirci cahil olduğumu çakmasın diye anlardan geldim.

-Ve gong çaldı maç başladı sevgili dövüşseverler. Mavi köşeden Kudret atağa geçti, yahu ne yapıyor bu adam? Hortum gibi dönmeye başladı!

-Gözlerime inanamıyorum Kudret rakibi Öldürücü'yü tek lokmada yuttu! Bu harekete dövüş müsabakalarında izin veriliyor muydu hocam? Faul olması lazım diye biliyorum ama...

-Böyle bir dövüşçünün rakibini yuttuğu durumlarda takdir kararı hakemindir hocam hakeme bakıyoruz ve... hakem ofsayt bayrağını kaldırdı.

-Hocam dövüş müsabakasında ofsayt bayrağı ne alaka?

-Ne bileyim hakem ilk defa dövüş müsabakasında rakibini yiyen adam görünce şaşırdı herhalde

Ringde bu şaşkınlık süredursun, biz arka odada mafya babası Necati ve yardımcısının konuşmasına dönelim:

-Yahu kim bu Kudret Döner denen herif? 2 metre 10 santimlik herif 1 metre 40 santimlik herifi çiğ çiğ yer dedik bütün parayı Öldürücü'ye bastık, herif sürpriz yumurtadan çıkar gibi bahis kuponumuzun içine etti! Bu Kudret denen herifi bizim depoya getirin maçtan sonra!

Kudret Döner'i tutup bir yerlere getirmek kolay mı? 15-20 tecrübeli mafya elemanı kullanılmaz hale geldikten sonra Kudret'i güçlükle Necati Baba'nın karşısına getirebildiler.

-Normal şartlarda benim işimi bozan adamı direkt temizletirim ama böyle delifişek gibi dönüp adam yutan bi hergele benim işime yarar. Bundan sonra benim hesabıma çalışıyorsun. Şu fotoğraftaki herif şu adreste kalıyor. Benim işime taş koymuştu, onu temizlemeni istiyorum. 

Kudret resmi ve adresi yutup döne döne oradan uzaklaştı. Necati Baba "inşallah anlamıştır" diye alnını kırıştırdı.

Kudret anlamıştı, hem de adamı temizlemek için bir planı vardı. Kadın kılığına girip adamın kaldığı otele gidip adamı önce baştan çıkarttı. 

-Merhaba ben Okşan. Daha önce sizin gibi yakışıklı bir erkek görmemiştim.

-Teveccühünüz Okşan hanımcım siz de oldukça güzelsiniz

Muhabbet koyulaştı, gecenin ilerleyen saatlerinde otel odasında:

-Ye beni Okşan ye beni

-Peki

(Bundan sonra ne olduğunu artık Kudret'i tanıyan okuyucu anlamıştır.)

Kudret fırtına gibi döne döne Necati Baba'nın deposuna dalıp adamı temizlediğini haber verdi. Necati Baba "aferin, bu işin altından kalkacağını biliyordum" deyince Kudret "Şimdi halledeceğim ufak bir iş daha var" diye Necati Baba'yı da tek lokmada yuttu. 

İşte yeraltı aleminde Kudret Baba'nın namı böyle başladı. Necati Baba'yı yiyip yerine geçen Kudret Baba ilk icraat olarak mafya deposunun girişine paspas koydu. Kudret Baba yönetiminde depoya çamurlu ayakkabılarla girilmedi, daha temiz iş yapıldı. Haracını ödemeyenler de kendini Kudret Baba'nın midesinde buluyordu.

BU MACERANIN SONU

6 Ağustos 2025 Çarşamba

Kudret Döner'in Acayip Maceraları Bölüm 1: Kudretya İmparatorluğu

 PATATEEEES! SOĞAAAAAAAN! 

Şehir kütüphanesi bu bağırışla yankılanmıştı. Kimsenin çıt çıkarmadığı kütüphanede birdenbire bir adam avazı çıktığı kadar patates soğan diye bağırdı. Dönüp baktılar. Kudret Döner çıldırmış gibi kitaplıklara saldırdı ve kitapları yemeye başladı!

Güvenlikler ne yapacağını bilmez haldeydi. Kitapları kurabiye yer gibi kolayca ısırıp parçalayan bu acayip adam karşısında kalakalmışlardı. Nihayet görevlilerden biri "Beyefendi ne yapıyorsunuz?" diyebildi. Kudret birdenbire tazmanya canavarı gibi fıldır fıldır dönmeye başladı. İnsanlar panikle Kudret'in önünden kaçıştılar. Hayatlarında böyle bir şey görmemişlerdi. Kudret döne döne gitti, kendini pencereden aşağı bıraktı. Gidip baktılar, Kudret yerde yatıyor. "Ölmüş mü?" dediler ama Kudret ikinci kattan atladığı halde hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalktı. 

Kudret'i güzellikle konuşarak ikna edip karakola götürebildiler. Komiser telefonla konuşuyordu.

-Evet sayın müdürüm. Doğrudur sayın müdürüm. Bir dakika ne oluyor orada? 

Kudret karakol binasının duvarlarını katır kutur yemeye başlamıştı. Komiser ve komiser yardımcısı da karşıdakinin nasıl bir yaratık olduğunu, ne yapacaklarını bilemez halde kalakaldılar. Kütüphanede kitapları yiyen, karakolda duvarı yiyen, hızla dönüp ortalığı birbirine katan bir adam vardı karşılarında. Hastaneye sevk etmeye karar verdiler. Bu, hastane binasının kapı ve duvarlarına mal oldu. Kudret duvarları kemirip döne döne hastaneyi birbirine kattıktan sonra üçüncü kattan atladı. Yine bir şey olmamış gibi kalkıp döne döne şehri birbirine katmaya koyuldu. 

Interpol, CIA, FBI gibi birimler bile koordine olmuştu. Bu adamı yakalayıp incelemek istediler. Kudret kurulan polis barikatlarında polis araçlarını yiyordu, kurşun işlemediği gibi polislerin tabancalarını da alıp kıtır kıtır yedi. Sonunda baş edemeyip gezmeye gidiyoruz falan diye tatlı dille bunu Beyaz Saray'a başkanı görmeye götürdüler. Uzaylı filmlerinde uzaylıların sırf Amerika'yı muhatap aldığı gibi Kudret'i de Amerikan Başkanı inceleyecekti. 

Kudret başkanın masasını da çatır çutur yemeye başlayınca başkan şaşkınlıktan küçük dilini yuttu. Korumalar ne oluyor diye şaşkın şaşkın bakınıyordu. Derken Kudret başkanı kaptığı gibi tek hamlede çiğnemeden yutuverdi. Aman ne yapıyorsunuz falan diye yalvar yakar başkanı geri çıkarmaya ikna edebildiler. Karşılığında Kudret'e bir miktar toprak ve küçük bir ülkede yönetim vermek zorunda kaldılar. Böylece Kudretya İmparatorluğu resmen kuruldu. 

Kudret yönetime geçer geçmez herkesin tek ayak üzerinde sekerek seyahat etmesini zorunlu kılan bir yasa çıkardı. Ülkenin resmi kıyafeti de çizgili pijama üstü kravat olarak belirlendi. Oldukça garip görünmeleri ve seyahat ederken biraz zorlanmaları hariç Kudretya halkının pek bir sıkıntısı yoktu, tabi başkan Kudret'in zaman zaman döne döne ortalığı birbirine katıp rastgele birkaç vatandaşı yutmasını saymazsak!

Kudret Döner, fıldır fıldır döndüğü, eline geçirdiği şeyi yediği, yüksekten düşmekten, kurşunlardan ve kim bilir daha nelerden etkilenmediği sınırları zorlayan maceralarıyla karşınızda olmaya devam edecek.

BU MACERANIN SONU

5 Ağustos 2025 Salı

Görevimiz Serhat Bölüm 6: Kılıktan Kılığa

 Padişah Serhat'ı huzuruna çağırdığında Serhat çizgi roman dergilerini sıraya diziyordu. Dergileri bırakıp padişahın huzuruna yollandı 

-Serhat evladım çok önemli bir çipi ele geçirmen lazım. Adresi şu kağıda yazdım. Sana güveniyoruz.

-Merak etmeyin padişahım tedbil-i kıyafet hallederim!

Serhat kılık değiştirip adrese yollandı. Büyük bir köşke gelmişti. Kapıyı çaldı.

-Buyurun ne istemiştiniz?

-Serhat su. Siparişinizi getirdim. 

-Yanlışınız var, biz su istemedik ki.

-Planlanan su kesintisinden önce herkese böyle önlem olarak su dağıtıyoruz. 

-Tamam geçin damacana şu odaya gidecek.

Serhat girdi, vakit kazanmak için damacanayı sebile takma işini ağırdan aldı. Derken konuşmalar duyunca kulak kabarttı.

-Çip burada güvende değildi. Çipi çalmak için casuslar geliyor diye iki sokak aşağıdaki köşke taşıdık

-İyi düşünmüşsünüz efendim, isabet olmuş. 

Serhat sebili takıp şüphe çekmeden köşkten çıktı. Diğer köşke de sucu kılığında gitse şüphe çekerdi. Saraya dönüp kılığını değiştirdi. 

Serhat çipin götürüldüğü köşkün kapısını çaldı. Bu kez daha direkt yoldan sonuca gitmeyi hedefliyordu. 

-Benim adım Jesse James. Lanet çipi hemen ortaya çıkarmazsanız lanet karnınızı mermiyle doldurmak zorunda kalırım. (Serhat üzerine bir kovboy kıyafeti geçirmişti.)

Karşısındaki uşak korktu. "Tabi, şöyle buyurun" diye titreyerek Serhat'ı içeri aldı. Serhat bekledi, derken birden Serhat'ın başına bir ağırlık indi; Serhat kendinden geçti. 

Serhat kendine geldiğinde bir sandalyeye bağlanmıştı ve karşısında bir adam elektrik vermeye yarayan işkence aleti tutuyordu.

-Nihayet kendine gelebildin gringo, yoksa Serhat su mu demeliyim? Senden şüphelenip mahsus o konuşmayı yaptık ama şimdi konuşmayı sen yapacaksın yoksa üzerinden şehir trafosu geçer. Kimin adına çalışıyorsun?

Serhat kendine geldiğinde kendini sıktı, birden Serhat'a bir deli gücü geldi, ipleri koparıp adamın üzerine saldırdı. Ne oluyor demeye kalmadan Serhat adamı bayıltıp sandalyeye bağlamıştı. Köşkten çıkan iki adamı takip etmeye koyuldu. Böylece onu çipe götüreceklerini umuyordu. Adamlar deniz kenarında bir teknede başka adamlarla buluştular. Serhat yine kılık değiştirdi. Adamların peşinden tekneye daldı.

-Sen de kimsin be adam?

-Ben denizci Temel Reis uşağum, takamın kaptanıyum ha buraya.

Diğer adamlar rahatsız olmuş görünüyordu

-Bu balıkçı nereden çıktı? Yoksa bizi oyuna mı getirdiniz, yalnız buluşacaktık!

-Biz bunu tanımıyoruz ama siz tanıyorsanız bilemeyiz!

Birden iki grup arasında çatışma çıktı. Serhat "Uyy hamsi aşkına" diye sağlam bir kolonun arkasına tünedi. İki grup birbirini vurdu, adamlardan birinin getirdiği çantayı Serhat açtı, çip oradaydı! Bu kadar ceset sahil güvenliğin dikkatini çekmeden Serhat oradan uzaklaşmalıydı. Yine kılık değiştirdi. 

Serhat limandan hızlı adımlarla çıkarken bir bekçi arkasından seslendi:

-Hop hemşerim! Dur bakalım! Sen kimsin?

-Men azeriyem buraya taze gelmişem 

Bekçi alnını kırıştırdı, şüphelenmiş gibi durdu, sonra

-Hoş gelmişsen kardaş hadi buyur

Serhat dikkat çekmemek için tekrar kılık değiştirip saraya yollandı. 

Padişah bekliyordu. Görevliler bir haber getirdi.

-Padişahım kapıda değişik bir adam var ne dediğini anlamıyoruz. 

-Alın bakalım içeri ama dikkatli olun 

Serhat siyahi repçi kılığına girmişti, tişörtü, kolyeleri falan tanınmaz haldeydi. 

-I'm a gangsta rapper yo!

Padişah baktı, baktı

-Kimsin kardeşim?

-Padişahım ben Serhat, görev için kılık değiştirmiştim. Artık saraya girdiğime göre tehlike kalmadı, çipi getirdim.

-Aferin oğlum öyle ustaca kılık değiştirmişsin ki biz bile tanıyamadık. 

-Padişahım özel değilse bir şeyi merak ettim, bu çip ne işe yarıyor?

-Serhat'çım ne işe yaradığını ben de tam bilmiyorum ama buna Commodore 64 diyorlar.

-Peki padişahım bu Commodore 64 ise ilk 63 model nerede?

SON

19 Temmuz 2025 Cumartesi

Görevimiz Serhat Bölüm 5: Tuzak Kargo Hizmetinizde!

 O gün Serhat'ın izin günüydü. Ama ilk bölümden tanıdığımız Bizans casusu Komikos bu seferki tuzaklarıyla Serhat'ın işini bitirmeye kararlıydı. Kargocu kılığına girip saraya tuzaklı aletleri sipariş edilmiş gibi götürmeye başladı. Hazırsanız Tuzak Kargo işbaşında!

TUZAK 1: Tuzak Kargo ile Serhat'ın odasına gelen masanın kasıtlı olarak bir bacağı kısaydı. Tuzak bundan sonra devreye giriyordu. Masanın kısa olan bacağının altına kağıt sıkıştırınca bomba düzeneği harekete geçip masa Serhat ile birlikte havaya uçacaktı. Komikos masayı teslim ettikten sonra bekledi, bekledi, yedi sekiz saat patlama olmayınca dayanamadı kargocu kılığında masayı kontrol etmeye geldi. Bir de ne görsün? Serhat kısa bacağın altına kağıt sıkıştırmak yerine üç uzun bacağı kesmişti. Komikos gelince Serhat "kardeşim bu masanın bir ayağı kısa çıktı, iade alın bunu" diye ısrar edince mecbur masayı yüklenip yola koyuldu. Koyuldu koyulmasına da, yolda ayağı takılıp masanın bomba düzenekli ayağını yere atılmış bir kağıt parçasının üzerine düşürünce masayla beraber infilak etti.

TUZAK 2: Tuzak Kargo'dan mis gibi lahmacunlar! Bol acılı ve bol fare zehirli! Komikos tuzağını kurup lahmacunları Serhat'a teslim edip beklemeye koyuldu. Serhat iştahla lahmacunları bitirdi, yarım saat, bir saat, üç saat, beş saat, yedi saat, tık yok. Çünkü Serhat o yılki fare zehiri aşısını olmuştu.

TUZAK 3: Tuzak Kargo define haritasını iftiharla sunar! Komikos Serhat'a kendi hazırladığı tuzaklı define haritasını teslim edip haritanın gösterdiği yeri görebileceği kuytu bir yerden izlemeye koyuldu. Haritada gösterilen noktaya mayın gömmüştü! Birkaç saat içinde Serhat adımlarını sayıp işlemleri yapıp define haritasının gösterdiği yere gelip kazmaya başladı. Kazdı, kazdı, o da ne? Gerçekten kazdığı yerden bir sandık çıkarttı! Komikos şok içinde "bu defineyi Serhat'a yedirmem!" diye düşünerek harami kılığında Serhat'ı korkutup kaçırdı. Sandığı açınca ne görsün? Kendi gömdüğü mayın! "bu sandığa nasıl girdi?" demeye kalmadan BOM! Komikos yine kendi tuzağına düşmüştü.

TUZAK 4: Tuzak Kargo'dan oyun konsolu, hem de dinamitli! Konsolu bir ekrana bağlayıp 15 dakika boyunca oyun oynarsanız dinamitle beraber infilak ediyordu. Serhat yine hiçbir şeyden şüphelenmeden konsolu açıp oynamaya koyuldu. Noktaları yedi, mantar yiyip büyüyüp kaplumbağaların üstünde zıpladı, uzay gemilerini vurdu, derken gürültüye gelen sadrazam "bunun adaptörü ısınmış" diye adaptöre sürahiyle su dökünce sadece oyun konsolunun dinamit aksamı değil, tüm şehir elektriği kısa devre olmuştu. Genel elektrik kesintisine biraz canları sıkılsa da sonradan "zaten bizim dönemimizde elektrik icat edilmedi ki" diye bozuntuya vermediler.

Tuzak Kargo'dan şimdilik bu kadar!

SON

14 Temmuz 2025 Pazartesi

Görevimiz Serhat Bölüm 4: Hipnoz Aromalı Patates Cipsi

 Padişah Serhat'ı yine huzuruna çağırmıştı. Yeni çıkan bir patates cipsini yiyen insanlar hipnotize olmuş gibi oldukları yerde kalıp boş boş duvara bakmaya başlayınca insanları hipnotize eden cipsin fabrikasına gidip araştırma yapmak için Serhat gibi bir casusa ihtiyaç doğmuştu. Serhat'ın görevi fabrikada inceleme yapıp üretim materyallerinden örnek almaktı. Sarayda kurulan laboratuvarda cipsin içeriğini inceleyip insanların nasıl bu duruma geldiği ve nasıl eski hallerine getirilecekleri hakkında veri toplanacaktı. Serhat yine görev için gerekli icatlarla kuşanacağı casus icatları birimine yollandı.

Jet hızında hareket edebilen botları deneyen Serhat hızını kontrol edemeyip karşı duvara yapıştı. Kendine gelsin diye lavaboya götürüp yüzüne su vurduktan sonra laboratuvara dönüp diğer icadı tanıtmaya geçtiler. Casus icatları birimi Serhat'ın at arabasına bu kez NOS takmıştı. Jet hızında hareket eden botlar ve NOS takılan atlı araba ile çok hızlı bir operasyon olacak gibi duruyordu. Fakat bütçenin çoğu atlı arabaya NOS takmaya gittiğinden bu görev için Serhat'a bir silah verilememişti. Serhat her ihtimale karşı yanına müshil haplarını aldı. Kabızlık çektiği için kullandığı haplar belki görevde düşmana karşı silah olarak işe yarardı; gerçi düşmanı nasıl hapları içmeye ikna edeceği belirsizdi. 

Serhat at arabasının NOS özelliğini açarak büyük ama çok büyük bir hızla fabrikaya yollandı. Hızını alamayan atlı araba fabrikanın duvarına bodoslama girmişti. Serhat atlı arabadan inip etrafına bakındı. Şifreli giriş kapısından geçmek için dört haneli şifreyi bilmek gerekiyordu. Serhat içinden bir hesap yaptı: "Dört haneli şifre için 10 000 ihtimal var. Bu model kapılar şifre üç kez yanlış girilince bloke olduğuna göre şifreyi doğru tahmin etme ihtimalim on binde üç. Yeterli değil. Kapıyı kırmayı deneyeyim." Serhat gerinip hız aldı ve botlarındaki jetleri açıp kapıya doğru uçarcasına daldı. Neyse ki Serhat evreninde çizgi film fizik kuralları çalıştığından Serhat kapıda kendisi şeklinde siluet bırakarak içeri dalmıştı. Dalmıştı dalmasına da, jet hızındaki botları kontrol etmekte zorlanıyordu. Fabrika güvenliği alarmlar çalınca Serhat'ın üzerine hücum ettiyse de, Serhat jetli botlarını kontrol etmeye çalışırken şansına doğru anlarda şaşırtıcı dönüşler yapıp güvenlikleri şaşırtmıştı. Botları kontrol edemeyen Serhat son sürat cips yağıyla dolu kazana doğru gidiyordu, tam içine düşecekken son anda fren yapmayı başarıp durdu. Yağ kazanına eğilip tam laboratuvar için örnek alacakken arkasından gelen güvenlikler tarafından yakalandı. Üstelik Serhat eğilirken yanlışlıkla yanında getirdiği müshil haplarını cips yağının içine düşürmüştü. Yağ kazanına haplarım düştü falan diye anlatmaya çalıştıysa da hiç dinlemeden Serhat'ı tutup fabrikadan dışarı attılar. Bu olaydan sonra fabrikada güvenlik de arttırılırdı. Serhat tekrar içeri giremezdi. Zavallı Serhat ilk defa bir görevde bu kadar başarısız olmuştu. Padişaha ne söyleyeceğini kara kara düşünerek keyifsiz bir şekilde saraya yollandı. 

Padişah onu gayet mutlu bir şekilde karşılayınca Serhat çok şaşırmıştı. "Padişahım inanın ilk kez böyle bir şey oluyor.." diye açıklamaya yeltendiyse de padişah Serhat'ın sözünü kesip "Mütevazılık etme oğlum marifet iltifata tabidir. Biz seni cips malzemesinden örnek al diye gönderdik ama cips yağına müshil atıp cipsleri yiyenlerin hipnoz etkisini dışkı yoluyla atmasını sağlayarak herkesi kestirmeden kurtaracağını biz bile düşünemedik! Senin çözümlerin gerçekten normalin üstünde zeka içeriyor oğlum, seninle gurur duyuyorum! Üstelik müshilli cipsleri bahane edip fabrikayı kapattırabildik ve gereken örnekleri de yağları sağlık nedeniyle imha etmeden hemen önce alıp inceledik. Gerçekten bu kadar kısa sürede bu kadar başarılı olmanı beklemiyordum oğlum, sadece malzemelerden örnek alıp gelirsin diye beklerken hipnoz etkisini tersine çevirdin!" diye Serhat'ı tebrik edince Serhat olanlara inanamamıştı.

Gerçekten Serhat görev başındayken hipnoz, telekinezi ya da zamanı bükme fark etmez, doğaüstü güçleriniz bile olsa Serhat şans eseri başarılı olmanın kendisini bile şaşırtacak bir yolunu mutlaka bulur!

SON

10 Temmuz 2025 Perşembe

Görevimiz Serhat Bölüm 3: Diplomatik Davet

 Padişah Serhat'ı huzuruna çağırttığında, Serhat öğle uykusu ile ikindi uykusu arasında kalan zamanı uyuyarak değerlendiriyordu. Padişahın fermanı kendisine ulaştığında yüzüne soğuk su vurup uykulu gözlerini ovuşturarak padişahın huzuruna yollandı.

-Serhat evladım bu seferki görev diğerleri gibi tehlikeli değil, dost bir ülkede düzenlenecek akşam yemeği davetine diplomasi gereği icabet etmen gerekiyor. Orada seni dostane şekilde karşılayacaklar, vakit kaybetmeden hazırlanmaya başla, geç kalmaman lazım.

-Emrin başım üzerine padişahım!

Serhat hızlıca hazırlandı, at arabasına binip davete doğru yola koyuldu. Tam vaktinde davetin verildiği köşke varmıştı. Kapıya vurup bekledi. İçeriden uşağın sesi duyuldu: "Beyefendi kapı içeriden açılmıyor dışarıdan açmanız lazım" Serhat kapıyı itti, kapı açılmadı. Daha kuvvetli itti, kapı yerinden kımıldamıyordu. 

-Açılmıyor bu!

-Beyefendi kapıyı kendinize çekmeniz lazım!

Serhat bozuntuya vermeden kapıyı çekti, kapı yine açılmadı, daha güçlü çekti, daha güçlü, ve kapı birdenbire açılınca Serhat arkaya doğru yuvarlanıp arkada duran fıskiyeli süs havuzuna düşüverdi.

Uşak fırladı "Aman beyefendi üst kattaki odaya geçin, üstünüzdekileri çıkarın, biz onları kuruturuz; size kuru kıyafetler verelim. 

Serhat odaya çıkıp üzerini değiştirdi. Uşak kendisine bir asker kıyafeti vermişti. Kınında duran bir kılıç bu kıyafeti süslüyordu. Serhat kılıcı çekip sallamaya başladı. Derken kılıç kabzasından kopup karşıdaki duvara saplandı. Serhat kılıcı duvardan çıkarmaya çalıştıkça kılıç gelmiyordu. Serhat kuvvetlice bir asıldı, kılıçla beraber karşı duvara yapıştı. Duvardaki çerçeveler gürültüyle devrildi. Uşak "İyi misiniz beyefendi?" diye sorunca Serhat bozuntuya vermeden "İyiyim" dedi.

Neyse ki daha fazla aksilik olmadan yemek faslına geçildi. Ancak bu ülkenin mutfak adetleri Serhat'ın alıştığından biraz farklıydı. Ana yemek olarak katlarının arasına kırmızı biberler konmuş şerbetli bir baklava geldi. Serhat'ın midesi gerilmeye başlamıştı. Bir tabağı güçlükle bitirdi. Bu arada Serhat'ın yanında oturmakta olan bir elçi baklavanın üzerine karabiber değirmeni ile karabiber dökerken biber Serhat'ın burnuna kaçınca Serhat kuvvetle hapşırdı. Masada duran şamdanlar ve şamdanların üzerinde yanmakta olan mumlar hapşırmanın şiddetiyle devrilince masa yanmaya başladı. Uşaklar koşturarak yangına müdahale etti de, bir faciadan dönüldü. 

Biberli baklavalar alışkın olmayan Serhat'ın midesinde rahat durmadığı için, Serhat lavaboyu sormak durumunda kaldı. Serhat alafranga tuvaleti ilk defa görüyordu. İşini gördükten sonra taharet musluğunun da olmadığını fark edince kara kara düşünmeye başladı. Nihayet lavaboya tüneyip oradaki suyla taharetlenirken lavabo bu kadar ağırlığa dayanmak için yapılmadığından büyük bir çatırtıyla kırılmış, açıkta kalan hortumdan bütün banyoya tazyikli su fışkırmaya başlamıştı. Uşak "İyi misiniz efendim?" diye gelince Serhat biberli baklavadan midesi bozulduğundan bir anda uşağın üzerine kusuverdi. 

Davet sahipleri bu kadar aksiliğin altında art niyet aramaya başladığından iki ülke arasındaki dostane ilişkiler gerilmişti. Konuk oldukları ülkenin kralı "Serhat Bey! Yemek masasını yaktınız, lavaboyu kırdınız, ne demek oluyor bu?! Konukseverliğimizle ilgili bir probleminiz varsa açıkça söylemenizi tercih ederim!" dedi. 

Serhat oldukça utanarak "Hayır efendim inanın hepsi kaza! Gerçekten çok üzgünüm, önünüzde saygıyla eğiliyorum!" diyerek başını eğince yanlışlıkla krala kafa attı. Kral arkaya doğru yuvarlanıp arkasındaki diğer adama çarpınca adam şiddetle arkasındaki duvara çarptı. Adamı kaldırmaya gidenler bir de ne görsün? Adam kanlar içinde yerde yatıyor, göğsüne saplı bir hançer! Kral adamın yüzüne bakınca tanıdı. Düşman bir ülkenin en becerikli suikastçısı, kralı öldürmek üzereyken Serhat işe karışınca hançeri kendine saplanıp oracıkta ölmüştü!

Kral Serhat'ın kötü niyeti olmadığını anlayınca nasıl özür dileyeceğini bilemedi. "Serhat Bey daha tatlı faslına geçmemiştik. Çikolatalı su böreğimizin de tadına baksaydınız" deyince Serhat "Teşekkür ederim, bakmış kadar oldum" dedi. 

Serhat'ın şansı yaver gidince diplomatik ilişkilere zarar gelmemişti. Ama aynısını zavallı Serhat'ın midesi için söyleyemiyoruz. Biberli baklava, çikolatalı su böreği derken zavallı Serhat bir hafta raporlu izin kullanmak zorunda kalmıştı. Neyse ki padişah Serhat'ın müttefik ülke kralını suikast girişiminden kurtarmasına çok sevindiğinden Serhat'a ücretli izin vermişti.

SON

6 Temmuz 2025 Pazar

Görevimiz Serhat Bölüm 2: Barutlu Çay

 Padişah huzuruz görünüyordu. Kaşlarını çatıp düşündü, düşündü, nihayet:

-Bana derhal Serhat'ı çağırın, dedi.

Osmanlı'nın en becerikli olmasa da en şanslı casusu Serhat günün sekizinci şekerlemesini yaparken vezir tarafından uyandırılıp padişahın huzuruna çıkarıldı. Padişah ona yine zorlu bir görev verecekti. Devlet-i Aliyye hudutları içinde devletin hasımları tarafından getirtildiği tahmin edilen barutlu çaylar tespit edilmişti. Bir kahvehanede çay kazanı patlamış, beş kişi evinde çay karıştırırken çay bardağı infilak edince yaralanmış, sekiz kişinin de çaydanlığı ısınırken patlamıştı. Buna bir dur demek de Serhat'a düşüyordu.

Padişah tarafından kurulan casus alet edevatları birimine yollanan Serhat döneminin en teknolojik casus aletleriyle donanmıştı. Casus tavla seti, normal bir tavla seti gibi görünmesine rağmen zarların içinde verici vardı. Görünmez yazan kalem, Serhat başta limon suyuyla gizli mesaj yazıp ateşe tutarak açığa çıkarmaya yaradığını sandıysa da aslında mürekkebi bitmiş kalem olduğundan görünmez yazıyordu. Bu alet bütçe kısıtlamasına denk gelmişti, çünkü bütçenin büyük kısmı Serhat'a tahsis edilen özel casus aracına ayrılmıştı. Sıradan bir at arabası gibi görünen araç gizli bir düğmeye basıldığında hedefe roket atıyordu. Serhat casus aletlerini kuşanıp özel aracına binerek araştırma yapmaya koyuldu.

Bu görevde istihbarat toplamaları zor olmamış, Serhat'ın bir kahvede otururken tavla zarlarını kendisine verilen özel zarlarla çaktırmadan değiştirmesiyle sarayda dinleme yaparak kahvehaneye barutlu çayları getiren hedefe ulaşmışlardı. Gerçi Serhat buldukları adresi görünmez yazan casus kalemiyle yazmıştı, ama adresi unutmadıkları için bu da operasyona bir zarar getirmemişti. Barutlu çay imal edilen depoya baskın yapmak üzere harekete geçtiler. Serhat "şimdi son casus aletini kullanma zamanı, roketi atayım şu depoya olsun bitsin" dediyse de yanında baskına geldiği ekip "her şeyin bir yolu yordamı var" diye Serhat'a engel olmuştu. Ani bir baskınla çaya barut karıştıran şebeke çökertilmiş, barutlu çay çuvalları ele geçirilmişti. Serhat tam barut çuvallarından birini incelemek için eğildiği sırada tozu burnuna kaçırıp hapşırınca barutlu çay dağılıp bir parçası yanda çay pişirilen sıcak ocağa denk gelince depo komple bütün barutlu çaylarla birlikte infilak etti. En önde Serhat, arkada baskın ekibi ve yakaladıkları suçlular suratları simsiyah olmuş şekilde sersemlemiş halde depodan çıkarken Serhat "En azından daha fazla barutlu çay kalmadı, insanlar bundan sonra gönül rahatlığıyla çay içebilecek" diye mırıldandı.

SON

5 Temmuz 2025 Cumartesi

Görevimiz Serhat Bölüm 1: Kargonuz Serhat'ta Padişahım!

 Osmanlı casusu Serhat padişahın huzuruna çağırıldığında "beş dakika daha uyusaydım" diye mırıldanarak gözlerini ovuşturdu. Ama çare yok, emir demiri keserdi. Serhat yüzüne su vurup padişahın huzuruna yollandı.

-Serhat oğlum bu görev için sana güvenebileceğimi biliyorum. Şu paketi bu kağıtta yazan adrese ulaştıracaksın; ama dikkat et yol tehlikelerle dolu, düşmanlarımız sana tuzaklar hazırlayabilir.

-Emrin başım üzerine padişahım! 

Serhat yazılı adresi ezberledi, paketi aldı, görev bilinciyle yola koyuldu. Ancak Bizans casusu Komikos da ona tuzak hazırlayıp görevi başarmasını engellemek için kuytuda bekliyordu.

TUZAK 1: Komikos Serhat'ın geçeceği yol güzergahına bombalı bir Türk lokumu kutusu bırakmıştı. Kutu açılırken düzenek çalışıp bomba infilak edecekti. Serhat görevleri becerisinden çok şansıyla başarırdı ve bu tuzaktan da yine öyle kurtulmuştu. Serhat oraya varmadan şiddetli bir rüzgar kutunun açılmasına sebep olunca kutu Serhat daha oraya gelmeden patlamıştı. "Neyse, telaşa mahal yok" dedi Komikos. Başka tuzakları vardı.

TUZAK 2: Serhat uzaktan lokum kutusunun patlama sesini işitince yolunu değiştirip sapa yollara girmişti. Komikos bu yeni güzergahta bulunan bir kahveye girerek Serhat'ın her zaman bu kahvede oturduğu sandalyenin altına bomba döşedi. Serhat kahveye girip her zaman oturduğu yere oturduğunda bomba infilak edecekti. Serhat kahveye girdi, her zamanki sandalyesine yöneldi, ancak karşısına çıkan bir külhanbeyi "Dur bakalım efendi, bu sandalyeye oturamazsın." diye Serhat'a kafa tuttu. Serhat "Zaten paketi götürmem lazım, başıma başka iş açmayayım" diye düşünerek yandaki sandalyeye oturdu. Külhanbeyi "Ha şöyleeee en güzel manzaralı sandalyeye burada ancak ben otururum, duydunuz mu ulan develer?!" diye gerindikten sonra sandalyeye oturduğu gibi sandalyeyle birlikte havaya uçtu. Serhat "Vay vay vay sandalye tuzaklıymış" diye kahvesini hızla bitirip kahveciye bir akçeyi ödeyip tekrar yola koyuldu. Komikos'un tuzakları bununla bitmeyecekti. 

TUZAK 3: Komikos Serhat'ın yolunun üzerine çözülmemiş bir Rubik küpü bıraktı. Bu küp bombalıydı ve çözünce patlayacak şekilde ayarlanmıştı. Serhat küpü bulunca eline alıp evirip çevirmeye başladı. Osmanlı'nın şansıyla en çok görev başaran casusu olmasına rağmen böyle bariz tuzaklardan bile şüphelenmezdi. Bombalı lokum kutusu da rüzgardan açılıp patlamasa Serhat lokuma da bayıldığı için kesin o kutuyu da alıp açardı. Serhat küpü evirdi, çevirdi, çözemeyince kızıp kenara fırlattı. Küp tam da Komikos'un içinde saklandığı çalılıkların arasına düşüp yere çarpmanın şiddetiyle patladı. Komikos yüzü simsiyah olmuş şekilde çalılıkların arasından çıktı. Çizgi film fizik kuralları gibi düşünün, tuzaklar burada da bitmiyor.

TUZAK 4: Komikos bu sefer hummalı bir çalışmayla "Serhat isimli casuslar için duş hayratı" inşa etmişti. Asıl tuzak şampuan şişesindeydi. Komikos şampuan şişesine köpek balığı saklamıştı. Serhat yolunun üzerinde kendi adına ve mesleğine özel duş hayratı görünce bile şüphelenmedi, soyunup yıkanmaya koyuldu. Komikos çalılıkların arkasından sinsice Serhat'ı izliyor, şampuan faslına geçmesini bekliyordu. Serhat şampuan şişesini eline aldı, sıktı, gerçekten köpürte köpürte şampuanlanmaya başladı. Komikos buna anlam veremeyip Serhat çiçekli bornozuyla paketi alıp götüreceği yere ulaştırırken meraktan şampuan şişesine kendisi baktı. O anda şişeden çıkan köpek balığı Komikos'u kovalamaya başladı. Komikos köpek balığından kaçarken Serhat paketi yerine teslim etmiş, saraya dönüp padişahın tebriklerini kabul edip odasına dinlenmeye çekilmişti.

SON

3 Temmuz 2025 Perşembe

Çılgın Suphi'nin Maceraları Bölüm 8: Taş Mağarası Mucitini Arıyor

Suphi cilalı taş devrinden vernikli taş devrine geçiş döneminde yaşayan prezentabl bir mağara adamıydı. Taş Mağarası'nda kabile şefi Uk sponsorluğunda bir mucitler arası yarışma yapılacağını öğrenen Suphi yarışmaya yeni icadıyla katılmaya can atıyordu. Hızlı adımlarla Taş Mağarası Mucitini Arıyor yarışmasının yapıldığı köy merkezine yollandı.
Kendisinden önceki yarışmacı icadı olan ucu sivriltilmiş taşı tanıtıp bir sonraki tura geçmeye hak kazandığında sıra Suphi'ye gelmişti. Kabile şefi Uk icatla ilgili sorularını soracak, sonra jüri üyeleri Suphi'ye puan verecekti. İşte Suphi ile kabile şefi Uk arasında geçen soru - cevap faslı:
-Hoş geldiniz, Taş Mağarası Mucitini Arıyor yarışmasına bugün hangi icatla katılıyorsunuz?
-Bu icadımın adı mıknatıslı buzdolabı süsü.
-Peki bu icat ne işe yarıyor? 
-Eğer buzdolabı diye yiyecekleri uzun süre soğuk tutabilen bir icadımız olsaydı bu süsler mıknatıs etkisiyle buzdolabımıza yapışacaktı.
-Buzdolabı diye bir icadın yiyecekleri soğuk tutması ne işimize yarar? Avladıklarımızı hemen yiyoruz zaten.
-Efendim bu icat sayesinde avladığımız gıdaları hemen yemek zorunda olmayıp, günlerce saklayabilirdik. Ayrıca ihtiyacımızdan fazlasını tek seferde avlayıp insanlara market denen merkezlerde para karşılığı satabilirdik.
-Para nedir? Taş gibi bir şey mi?
-Para diye bir şeyi icat etmiş olsaydık bir şeyleri birinden alınca karşılığında bu para denen icattan bir miktar verebilirdik. Hatta döviz kurunu icat etseydik diğer köylerde icat edilen paralarla bizim icat ettiğimiz arasında oran orantı da kurabilirdik. Enflasyon diye bir şey de icat edebilirdik ama onu bence etmesek daha iyi.
-Tamam da kardeşim bir şeyler karşılığında vermek için icat ettiğimiz şeyi başkalarının bir şeyler karşılığında vermek için icat ettikleri şeylerle oranlamamıza ne gerek var? Sen şu icat ettiğin şeyi anlatsana bize ne işe yarıyor?
-Efendim ben de ona geliyordum. Buzdolabı diye bir icadımız olmuş olaydı, ki bunun için önce elektrik diye bir şey keşfedip evlerde kullanmaya başlamamız gerekiyor; yani mağarada yaşamak yerine ev diye bir şey icat edip içinde keşfettiğimiz elektrik denen şeyi kullanmaya başlarsak icat ettiğimiz fiş denen şeyi yine icat ettiğimiz priz denen diğer şeye takarak bu icat ettiğimiz buzdolabı denen şeyi kullanabileceğiz. İşte benim icadım bu buzdolabına yapışıp estetik görüntü vermeye yarıyor.
-Ya saabııır... ya güzel kardeşim bak senin ev diye icat edelim dediğin şeyin bizim mağaralarımızdan ne farkı olacak?
-Efendim izah ediyorum ya... işte bu ev denen şeyi icat edince üst üste bu şeyden koyup apartman diye başka bir şey icat edebiliriz. Hatta apartman denen icadımızda aşağı yukarı evler arasında gezinmek için asansör diye başka bir şey daha icat edersek ulaşım da kolaylaşır.
-Kardeşim bırak şimdi altı üstü falan gereksiz gereksiz şeyleri bu mıknatıs dediğin şey ne nasıl yapışıyor?
-Efendim şimdi madenciliği icat edip toprağı kazarsak altından metal diye bir şey çıkacak ya, bu mıknatıs denen şey o metal denen şeyi çekiyor. İşte bu buzdolabı denen şeyi icat edersek bulduğumuz metalden yapacağımız için bu mıknatıslı süsler buzdolabına yapışacak.
-Tamam da kardeşim metal diye bir şey buldun diyelim, bu mıknatıs dediğin şey orada metal olduğunu nereden anlayacak? Onun da bizim gibi aklı mı var?
-Yok efendim aklı olması için yapay zekalı dil modelini icat etmemiz gerekiyor, onun için bilgisayarları icat etmemiz, ve daha önce söylediğim gibi evleri icat edip içlerinde keşfettiğimiz elektriği kullanmamız gerekiyor. Mıknatıslanma olayı daha basit, mıknatıs çevresinde manyetik alan oluşturuyor.
-Arkadaş deli misin divane misin dediğinden hiçbir şey anlaşılmıyor anlayayım dedim ama yok... oğlum ilgilenin arkadaşla

Suphi yarışmayı kazanmayı umarken kendini Prof Dr. Kaya Taş Ruh ve Sinir Hastalıkları Merkezi'nde bulmuştu. Orada doktorlara ve diğer hastalara yeni icadı olan yarış arabalarına nitroksit takmayı anlatırken, Taş Mağarası Mucitini Arıyor yarışmasının birincisi Suphi'den önce sunum yapan ucu sivriltilmiş taş icadının muciti olmuştu. 
SON

28 Haziran 2025 Cumartesi

Çılgın Suphi'nin Maceraları bölüm 7: Hayaletli Köşk

 Suphi paranormal olayları düzenleme biriminde çalışıyor, hayaletler gibi doğaüstü varlıkların yol açtığı durumlarla ilgileniyordu. O gün yine hayaletlerin musallat olduğu bir köşkten telefon almıştı. Gerekli malzemeleri yanına alan Suphi köşke doğru yola koyuldu. 

Köşkün sahipleri evli bir çift olan Rıfat Bey ile Tuğba Hanım idi. Köşkün girişinde Suphi'yi karşıladıklarında ikisi de oldukça korkmuş görünüyordu. Söylediklerine göre paranormal varlıklar köşke musallat olmuş, köşkte açıklanamaz olaylar vuku bulmuştu. Kapıların pencerelerin ürkütücü bir şekilde kapanıp açılması, köşkten gelen tuhaf uğultu sesleri ve duvarlarda rastgele belirip kaybolan kanla yazılmış küfür ve tehdit mesajları ev sahibi çifti çaresiz hale getirmişti. Son umutları Suphi gibi bir paranormal aktivite uzmanına başvurmaktı.

Suphi bu gibi olaylara meslekte sık rastladığından paniğe kapılmadı. Akıllı telefonundan Whatsapp uygulamasını açıp hayaletlere mesaj gönderdi. Paranormal varlıklarla iletişim kurarken standart prosedür buydu. Önce barışçıl yollar denenirdi. Suphi hayaletlere ikram etmek için bir kutu baklava da yaptırmıştı. Tatlı yiyelim tatlı konuşalım diye mesajını gönderip cevap beklemeye başladı.

Köşkün sahipleri kuşkuluydu. Tuğba Hanım endişeyle "Suphi Bey bu hayaletler aylardır bu köşkü bizim için yaşanmaz hale getirdi, bu şekilde iletişim kurabileceğimizden emin misiniz?" diye sorunca Suphi rahat bir tavırla "Endişe etmenize gerek yok, barışçıl prosedürlere riayet etmezlerse başka çözüm de var; önce bu yolu deneyelim" dedi.

Birkaç dakika sonra köşkün kapıları ve pencereleri yine uğultuyla açılıp kapanmaya başladı. Akabinde duvarlarda yine kanla yazılmış mesajlar belirmeye başladı:

"SUPHİ İLKOKULA GİDERKEN HOŞLANDIĞI KIZIN ÖNÜNDE ALTINA İŞEMİŞTİ"

Bu yazı kaybolup yerini bir diğerine bıraktı:

"SUPHİ LİSE SONA GİDERKEN KİMYA ÖĞRETMENİNİN ARABASININ LASTİKLERİNİ İNDİRMİŞTİ"

Suphi yine telaşlanmamıştı. Sakince "Barışçıl prosedüre olumlu karşılık vermemelerine şaşırmadım. Şimdi diğer aşamaya geçiyoruz. Yanımda getirmiş olduğum şu şırınganın içeriğini kendime zerk edeceğim. Sonrasında birden bayılıp dışarıdan sizlere ölü gibi görüneceğim. Kalp atışlarım ve nabzım tamamen duracak ama siz endişe etmeyin. Birkaç saate uyanırım ve hayaletlerden de kurtulmuş olursunuz, bana güvenin" dedi. Köşkün sahipleri bu fikirden ürktülerse de aylardır uyku uyutmayan ve psikolojilerini tamamen bozan hayaletlerden kurtulma umuduyla kabullenmek zorunda kaldılar.

Gerçekten Suphi'nin dediği gibi birkaç saat ölü gibi yatmasının ardından hiçbir şey olmamış gibi gözlerini açtı. Köşk hayaletlerden tamamen temizlenmiş görünüyordu. Köşkün sahibi Rıfat Bey dayanamayıp Suphi'ye bunu nasıl başardığını sordu.

Siz sevgili okuyucular için Suphi'nin yöntemini şöyle özetleyelim: Nasıl ki hayaletler insanlara bilinen doğa kurallarıyla açıklanamayan şekillerde musallat oluyorsa, Suphi paranormal araştırmaları sırasında hayaletlere aynı bu şekilde hayaletlerin açıklayamadığı korkunç metodlarla musallat olabilen bir varlık türü keşfetmişti. Hayaletlere musallat olanın kısaltması olarak bu varlığa "haymus" diyelim. Suphi'nin getirdiği şırınganın içinde birkaç saatlik dozajda haymus özütü vardı. Bu özütü enjeksiyon yoluyla alan insan yaşam fonksiyonlarını bir süre yitirip özüt miktarıyla doğru orantılı bir süre form değiştirerek haymus olurdu. Hayalet vakalarına alışkın olan Suphi paranormal olayları kontrol biriminin laboratuvar bölümünde düzenli olarak haymus özütü yaptığı için hayaletler karşısında sakinliğini kolayca korumuştu. Hayaletler genellikle musallat olabilecekleri zayıf insanlara bulaşır, ama kendilerine daha üst düzey bir yaratık musallat olunca arkalarına bakmadan kaçarlardı.

SON

20 Haziran 2025 Cuma

Çılgın Suphi'nin Maceraları Bölüm 6: Kasabanın Şerifi

 Vahşi Batı'nın anlaşmazlıkların silahla çözüldüğü bir kasabasında Kara John adıyla nam salmış bir haydut kasabada terör estiriyor, kasabada kanunsuzluk hakim olduğundan kimse Kara John'a karşı çıkmaya cesaret edemiyordu. Kasabadaki bütün barlar, salonlar, oteller ve diğer işletmeler Kara John tarafından haraca bağlanmıştı. Geçen hafta haraç ödemeyi reddeden otel sahibi Kara John tarafından üst kat penceresinden atılınca kefen için boyunu ölçtürmesi gerekmişti. Kara John ortadan kaldırdığı kişilerin mülklerine de çöküyordu. Oteli ve kasabanın kumarhanesini kendisinin ilan etmiş, kimse ona karşı çıkmaya cesaret edememişti. Kara John ve yanından ayırmadığı onun kadar tehlikeli adamları Sansar Joe ile Yankesici James kasabanın kağıt üstünde olmasa da fiili olarak sahibiydiler. Ancak kasabada umudunu kaybetmeyen biri vardı. Kasabanın en yaşlısı Kurnaz Bill, kasabaya yeni bir şerifin gelip Kara John'un hükmünü kaldıracağını ve kasabayı kurtaracağını rüyasında gördüğünü, endişeye mahal olmadığını söylüyordu ama kasabalılar onun çok yaşlı olduğu için bunadığını düşünüyorlar, söylediklerini ciddiye almıyorlardı. 

Suphi Hawaii sahillerinde güneşlenici olarak çalışırken bölümündeki müdürüyle turşu limon suyuyla mı yapılır sirkeyle mi yapılır diye tartışınca fikir ayrılığını kendine yediremeyen amiri tarafından işte bu belalı kasabaya şerif olarak sürülmüştü. Kasabanın girişinde Suphi'yi ilk karşılayan Kurnaz Bill olmuştu. "Geleceğinizi biliyordum şerif" diye onu coşkuyla karşılayan Kurnaz Bill'in aksine kasabalı Suphi'ye acıyarak bakıyor, "Kara John'un kasabasında bu adam bir hafta bile dayanamaz" diyorlardı.

Suphi'nin şerif ofisine yerleştiği gün Kara John'un adamlarından Sansar Joe gizlice Suphi'yi görmeye gelmiş ve Kara John'un yarın öğle saatlerinde kasabanın bankasını soymayı planladığını haber vermişti. Ancak Suphi kolay kolay kül yutmazdı. Sansar Joe'ya bunu neden kendisine haber verdiğini sorduğunda Sansar Joe ona aslında Kara John'un kasabaya hükmetmesinden rahatsız olduğunu, zaten Kara John'un kendilerine çok kötü davrandığını, soygunlardan ve haraçlardan pay vermediğini, kasabada kimse onlara karşı çıkmaya cesaret edemese de Kara John'un açgözlülüğü yüzünden karın tokluğuna çalışmak zorunda kaldıklarını söylemişti. Belki şerif soygunu engelleyip Kara John'u kodese tıkarsa, daha da iyisi öldürürse Sansar Joe ve isterse Yankesici James gayrimeşru işleri bırakıp şerif yardımcısı olabilirlerdi. Suphi bunun bir tuzak olma ihtimalinden şüphelense de şerif olarak ihbarı değerlendirmek zorunda hissediyordu. Biraz düşündükten sonra banka müdürüyle konuşup Kara John'a tuzak hazırlamaya karar verdi. Soygunun yapılacağı gün şerif Suphi sabahtan gizlice belinde silahıyla banka kasasına saklanmıştı. Kasa açıldığında içinden paralar yerine şerif Suphi çıkıp silahıyla Kara John'u etkisiz hale getirmeyi planlıyordu. Banka müdürü hiçbir şeyden haberdar değilmiş gibi bankasını açtı, peynir kapana yerleştirilmiş; farenin girişi bekleniyordu. 

Saatler geçti öğlen oldu, akşam oldu gelen giden olmadı. Soygun planı iptal mi olmuştu? Suphi banka kasasının içinde sıkıntıdan uyuyakaldı. Aslında Kara John soyguna giderken açık bir rögar kapağından içeri düşüp boğulmuş, adamlarından Yankesici James, Kara John olmadan kasabalının onları yaşatmayacağını düşünerek kasabadan kaçmıştı. Sansar Joe önce şerifin ofisinde şerif yardımcısı olmak için beklemeyi düşündüyse de, Yankesici James kasabalıların intikam isteyebileceğini hatırlatınca o da kaçmaya ikna olmuştu. Kara John başlarında olmayınca kasabalılar onlardan korkmazdı. 

Hava karardığında banka müdürü şerif Suphi'yi kasadan çıkardı. Suphi'nin oksijensizlikten rengi atmıştı. Hemen şerifi oksijen odasına götürdüler. Suphi'nin yüzüne oksijeni çekince renk geldi. Ertesi gün kasabalı Kara John ve adamlarının olmadığını görünce hayret edip olaya anlam veremedi. Kurnaz Bill rüyasının çıktığını, şerifin Kara John ve adamlarının hakkından geldiğini söyleyince kasabalı da en akla yakın açıklamanın bu olduğuna kanaat getirip ikna olmuştu. İşte Vahşi Batı'nın en kanunuz kasabalarından birine kanun bu şekilde gelmişti.

SON