18 Mart 2012 Pazar

Ahmet Bey'in Soluk Kesmeyici Macerası

Günün yavaş yavaş ağardığı tan vakti saatlerinde havada yaklaşan olayların alameti vardı sanki. Ahmet Bey'in başına gelenler tam da bu günde başlamıştı. O gün Ahmet Bey başına geleceklerden habersizce işe gitmek için hazırlanıyordu. Hava bile o gün, sanki Ahmet Bey'in başına gelecekleri hissetmişçesine bozmuştu. Dışarıda şiddetli bir yağmur pencereleri dövüyor, adeta pencerelerin ağzını kırıyordu. Ahmet Bey'in ardıç ağaçları ve şakayıklarla bezeli çam ağaçlarının çevrelediği çiçek tarhının güneye bakan yamacında uskumrular osuruyordu. Ahmet Bey başına geleceklerden habersiz bir şekilde üzerini giyindi. Evet sadece üzerini giyinmişti Ahmet Bey altı tamamen çıplaktı. Ahmet Bey üzerini giyindikten sonra dişlerini fırçaladı ve fırçalarını dişledi. Evet, Ahmet Bey'in fırça ısırma hobisi vardı. Hatta her gün farklı bir fırça ısırmak için 365 fırçalık dev bir koleksiyon yapmıştı. Fakat Ahmet Bey'in düşünmediği bir husus mevcut idi. Yılın 365 gün olduğunu üstün matematik yeteneklerini kullanarak hesaplayan Ahmet Bey, artık yıl kavramını hesaba katmamıştı. Ve Ahmet Bey'in başına gelenlerin, tarihin akışını değiştirecek olan o olayların başladığı o gün, tahmin edebileceğiniz gibi 29 Şubat'tı. Ahmet Bey o gün için ısırabileceği bir fırçanın olmadığını fark ettiğinde derin bir buhrana sürüklenmişti. Hatta bu buhran Ahmet Bey'i yıllar önce evlat edindiği koala yavrusunun Nasa uzay üssünde kovalent bağ olarak çalışmak için evi terketmeye karar verdiği güne kadar götürmüştü. Fakat bunların hepsi eski günlerde kalmıştı. Ahmet Bey kendini toparladı ve işe gitmek üzere dışarı çıktı. Kapı komşusu Saniye Hanım ile karşılaşan Ahmet Bey selam vermek amacıyla:
"Merhabalar hanımefendiciğim, istirahattesinizdir inşallah, ha isterseniz olmayın var ya ağzınızı kırar elinize veririm ayar etmeyin lan beni" diye saygılı bir şekilde geğirdi.
Saniye Hanım çığlığı basmıştı zira öykümüzün başında anlattığımız üzre Ahmet Bey hazırlanırken üstünü giyinmişti ama altı tamamen çıplaktı. Saniye Hanım'ın teşhircilik suçundan Ahmet Bey'i polise vermesiyle adeta her şey değişmişti. Daireler dört köşeli, düzgün beşgenler yamuk, yamuklar abuk subuk olmuştu. Bu arada uzak bir yerde karıncayiyenin biri parende atıyordu ama bunun konumuzla bir ilgisi yoktu. Konumuza dönelim, Ahmet Bey'in evini basan SWAT timi elemanları Ahmet Bey'i çocuksu bir umarsızlıkla ya da delicesine bir heyecanla tutuklamış, adeta kodese tıkmışlardı. Bunun üzerine çanağı çömleği patlayan Ahmet Bey fırça ısırmaktan vazgeçeyazmıştı ama vazgeçmemişti aslında. İşi bileceksin işe gitmeyeceksindi ve dairenin alanı pi çarpı yarıçapın karesi olarak hesaplanıyordu. Öykümüzün ilk pasajında belirttiğimiz yağmur pencerelerin ağzını kırmaktan sıkılıp duvar sıvalarından haraç kesmeye karar verdiğinde Ahmet Bey hücresine varmıştı. Bu hücrede onu hiç tahmin edemeyeceği, heyecan verici, tüyler ürpertici, kıllara epilasyon yapıcı, saç sakal traş edip bayanlara fön ve röfle gibi saç stilleri yapıcı olaylar bekliyormuş gibi yapıyordu ama beklemiyordu aslında.
DEVAM EDECEK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder