Hatırlayacağınız üzere en son Ahmet Bey aromatik durumuna rağmen cesur bir savaşçı ya da kemanının zangırtısı epirojenikçe seyreltilmiş bir bufalo konsantresi gibi evine doğru tehlikelerle dolu bir yolculuğa çıkmıştı. Ahmet Bey 275 milyar kilometre yol katettikten sonra gitmesi gereken yolun katrilyonda birini katetmesine sadece birkaç trilyon deniz mili kaldığını şiirsel bir homurtuyla çakozladı. Tam bu sırada Ahmet Bey'in karşısında sihirli lamba diye hitap edilmesinin ziyadesiyle münasip kaçacağı bir madde belirmişti. Ahmet Bey sihirli lamba diye hitap edilmesinin ziyadesiyle münasip kaçacağı maddeyi didaktik bir duyarlılıkla ovaladı. Sihirli lamba diye hitap edilmesinin ziyadesiyle münasip kaçacağı maddenin içinden cin biçminde adlandırılan bir yaşam formu fışkırdı. Ahmet Bey cin biçminde adlandırılan yaşam formuna:
-Epirojenik didaktizm adına yanlışınız var, benim ismim Alaaddin değil siz yanlış kişiye çıktınız, diye avazı çıktığı kadar fısıldadı.
Cin biçminde adlandırılan yaşam formu bu kuantum mekaniği kılıklı sözler karşısında krom nikel alaşımı taklidi yapmaya çalışan bir pandomimcinin annesine duyduğu sevgiyle bilim fuarında temizlik robotuna küfür öğretmeye çalışan bir mali müşavirin beyzbol oynarken kaçırdığı vuruş sayısının karekökünün çok gizli bir kod ihtiva ettiğini savunan komplo teorisyeninin haklılık payı arasındaki korelasyonu araştıran bilim adamının deney faresi gibi lambasına geri döndü. Ahmet Bey bu haddinden fazla uzun ve gerizekalıca betimlemenin bitmesine sevinerek eve dönüş yolculuğuna devam etti. Fakat Ahmet Bey'in bilmediği bir şey vardı. Ve bu şey Newton'un temel prensibi olan F=ma bağıntısıydı. Ahmet Bey fizik derslerini hiçbir zaman anlayamadığı için bu bağıntıyı bilmiyordu. Biz bu konuyla alakasız durumu yazaduralım, Ahmet Bey yolculuğuna devam etmekteydi. Birden Ahmet Bey'in karşısında Nazgul denen bir fantastik yaratık belirmedi zaten niye belirsin canım durduk yerde. Fakat Ahmet Bey hiç hesaplamadığı bir şekilde bataklığa saplanmıştı. Çırpındıkça daha derine batan Ahmet Bey ölümle burun buruna gelmişti. Tam bu sırada acayip görünümlü bir adam olay yerine ışınlandı. Bu adam şeytanın elçisiydi ve Ahmet Bey'e ruhunu şeytana satması karşılığında kendisini bataklıktan çıkarmayı, aromatik durumunu deaktive etmeyi ve kendisini derhal evine ışınlamayı teklif ediyordu. Ahmet Bey'in tek yapması gereken ruhunu şeytana devrettiğine dair belgeyi imzalamasıydı. Ahmet Bey başka şansı olmadığına kanaat getirerek kendisini zamanın sonuna dek şeytanın kölesi yapacak olan belgeyi, saatte 80 kilometre hızla A kentinden B kentine giden bir otomobilin plakasındaki harflerden anlam çıkarmaya çalışan bir şirket CEO'sunun hazırladığı maliye raporlarında hesap hatası bulmuş bir vergi müfettişinin karısını aldattığını basına sızdıran bir muhbirle çin daması oynayan bir arzuhalci gibi imzaladı. Bu imzayla birlikte Ahmet Bey'in ruhunun kullanım, isim ve patent hakları, umuma açık olmayan mahallerde gösterimi, eser sahibinin telif hakları olmadan çoğaltılması, bandrolsüz satışı ve kapalı alanda sigara içilmesi hakları hukuki olarak şeytanın eline geçmiş oluyordu. Adeta Ahmet Bey'in eli kolu bağlanmış, akciğeri diferansiyel edilmiş, onikiparmak bağırsağı iğdiş edilmişti. Peki Ahmet Bey bundan sonra ne yapacaktı?
DEVAM EDECEK