Öykümüzün 1. bölümü anımsayacağınız üzere Ahmet Bey'in hücresine varmasıyla sonlanmıştı. Fakat bu hücre siz okuyucuların düşündüğü gibi bir hapishane hücresi değil, bir homo saphien canlısının boşaltım sistemine ait vücut hücresiydi. Ahmet Bey'in bu durumda kanalizasyon şebekesine dışkılanması işten bile olmamıştı. Fakat bu işte bir hata vardı. İnsan vücudundan dışkı atılırken dışkıyla beraber vücut hücreleri atılmazdı, yalnızca yiyecek posası atılırdı. Fakat hikayenin yürümesi amacıyla, siz sevgili okurları Ahmet Bey'in tekdüze bir biçimde bağırsakta bağırmasak da yaşaması sonucu başına hiçbir şey gelmeyişinin sıkıcılığından kurtarmak için Ahmet Bey biyoloji bilimini manüple etmişti. Hikayenin devam edebilmesi için Ahmet Bey kendini şehir kanalizasyonunda bulmuştu. Ahmet Bey gerekirse siz okurları sıkmamak için biyoloji bilimini manuple eder, fizik bilimine kafa tutar, kimya biliminin ağzını kırardı. Saatlerce yüzdükten sonra açık bir rogar kapağına tesadüf eden Ahmet Bey yeryüzüne çıkmayı başarmıştı. Ahmet Bey bulunduğu noktanın evine ziyadesiyle uzak olduğunu pusula taklidi yaparak idrak etmişti. Buradan evine gitmek için halk otobüsüne binmesi gerektiğini şehrin krokisini çıkartarak çakozlayan Ahmet Bey otobüs beklemeye koyuldu. Fakat tehlike çanlarının kendisi için paranormal aktivite yaptığının farkında değildi Ahmet Bey. İETT soförü kanalizasyon koktuğu gerekçesiyle Ahmet Bey'i otobüse almamıştı. Ahmet Bey kanadı kırılmış öksüz bir kuş ya da geğirtisinin rezonansı absorbe edilmiş bir su aygırı gibi bu hiç bilmediği topraklarda kalakalmıştı. Fakat Ahmet Bey'in aklına gelen fikir olayların akışını değiştirecek miydi lan yoksa dur bakalım... Ahmet Bey navigasyon cihazı taklidi yaparak bulunduğu noktaya yakın bir hamam olduğunu saptamıştı. Hamamda yıkanmak suretiyle nahoş aromasından arınmayı planlayan Ahmet Bey hamamın kapısında şiirselce belirmişti. Ahmet Bey'in girdiği hamamda karşısına tellak adı verilen bir cisim çıkmıştı. Ahmet Bey tellak adı verilen cisme hitaben:
-Ben İsildur'un varisiyim, Minas Tirith'in anahtar bekçisi siz misiniz? diye hönkürdü.
Tellak adı verilen cisim:
-Lan burnumun direği ışığın kırılma prensibine uygun bir şekilde kırıldı senin yüzünden çık la dışarı!
biçminde Ahmet Bey'in aromatik durumuna yönelik bir sinir krizi geçirme provası yapınca Ahmet Bey şairane bir duyarlılıkla tellak adı verilen cismin huzurlarından defoldu.
Ahmet Bey böylece kapana kısılmış oluyordu. Evine otobüsle gidemiyor, kokusundan kurtulamıyordu. Bu aromayla hiçbir toplu taşıma aracına alınmadığı ve aromayı deaktif hale getiremediği için tek çaresi eve yürüyerek gitmekti. Bu Ahmet Bey için oldukça uzun bir yolculuk olacaktı. Ahmet Bey kendini yüzük taşıyıcısı Frodo gibi hissetmeye başlamıştı. Karşısına çıkabilecek tehlikelere rağmen bu uzun ve zorlu yolda kararlı adımlarla yürümeye başladı.
DEVAM EDECEK